Eskiz.com
ESKİZ'e hoşgeldinnn....
Bizden biri olmak için,ailemize katılıp hayatını yaşamak için...
HEMEN ÜYE OL!!! :)
Eskiz.com
ESKİZ'e hoşgeldinnn....
Bizden biri olmak için,ailemize katılıp hayatını yaşamak için...
HEMEN ÜYE OL!!! :)
Eskiz.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Eskiz.com

**eskiz**
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Dergimiz Kasım ayında sizinle...
üye bulana +50 rep anında (: üye bulmak kutsal görev * online üyeye gerçekten çok ihtiyacımız var lütfen üye bulmamıza yardımcı olun ~

 

 Röportajlar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
dicle
Admin
Admin
dicle


Kadın
Mesaj Sayısı : 4477
Yaş : 32
Fan Club : Röportajlar Cfgh_c10
Ruh Halin : bulduu ilk yerden atlıycak :)
Rep :
Röportajlar Left_bar_bleue100 / 900100 / 900Röportajlar Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 11/06/08
Puan : 1191
Teşekkür : 7

Kişisel
Kendinizi Tanıtın:

Röportajlar Empty
MesajKonu: Röportajlar   Röportajlar Icon_minitimeÇarş. Tem. 30, 2008 5:38 am

Şebnem Ferahın Bütün Röportajları Buraya...




Anladım "Müzik" Gibisi Yok
Röportajlar 56_1159043427_614Müzik, onun için hapşırmak gibi bir şey, bir kez geldi mi, tutmak mümkün değil! Üç yıldan sonra "artık kısa cümleler kurarak" müzik piyasasına dönüş yapan Şebnem Ferah ile en sevdiği mekân olan Karma Müzik Stüdyosu'nda, bu kez uzun cümleler kurarak görüştük. "Ben albüm yapacağım diye şarkı yazmıyorum, şarkı yazdığım için albüm yapıyorum," diyen birisi başka nerede olabilirdi zaten...

Şebnem Ferah'la görüşmeden önce yazacak çok fazla şeyim vardı. Farklıydı, marjinaldi, popçu furyasının rock'çısıydı, şirindi, güzeldi... Ama yeni albümünün adının aksine "uzun cümleler kurduğumuz" sohbetimiz esnasında, bildiklerimden yola çıkarak yazacaklarımın ne kadar azaldığını farkettim. Bir de öğrendiğim yeni şeylerden dolayı onu anlatmak isteğimin, onunla konuştuklarımı paylaşmak isteğimin ne kadar arttığını...

Müzik hapşırmak gibi, gelince tutamıyorum
En çok bulunduğu ve artık hâliyle en sevdiği mekânlardan biri olan Karma Müzik'in stüdyosunda görüştüğümüz Şebnem Ferah için burası artık ikinci bir ev. Şebnem, çok sevdiği, müzik ile içiçe olabildiği, dilediğinde çalışıp, kayıt yaptığı ve bu arada Boğaz'ın o eşsiz manzarasını içine sindirebildiği stüdyoda, kendini son derece rahat hissettiğini söylüyor.

* Yeni bir albüm yapmak için neden üç yıl bekledin?

Uzun süre dinlenebilecek ve tamamı hikâye gibi olan albüm yapmaya dikkat ediyorum. Şu an Türkiye'de her şeyin çok hızlı değiştiğini biliyorum. Ama bir şekilde zaten kendimi geçimişimden aldığım tecrübelerim ve yapmak istediklerimle bunun dışında tutuyorum. Ben bundan 10 yıl sonra da insanların birden aklına gelip, dinleyebilecekleri albümler yapmaya çalışıyorum. Müziği, kendim çok tatmin olduğum için yapıyorum. Benim için albüm çıkarmak ondan sonraki aşama... Ve eğer yaptığım şarkıları bir albüm hâline getiriyorsam, bunun tek açıklaması var; insanlarla yaptığım şeyi paylaşmak. Dolayısıyla da üç kişiyle de paylaşsam, 300 bin kişiyle de paylaşsam önemli olan o ilişkinin, paylaşımın ne kadar samimi ve gerçek olduğu... Bunlar hayatımda önemli...

* Yeni albümünde bazı farklılıklar var tabii, ama dinleyince; "Tamam bu Şebnem Ferah" diyorsun...

Bu albümde sözlerde farklılık var. Birinci kaset ile ikinci kaset arasındaki dönemde kendimi değiştirmeye çalıştım ama değişiklik benim için çok önemli değil açıkçası. Yakınında olduğum müzik yıllardır bu... Ben bu konuda o kadar dürüst olmaya gayret ediyorum, içimden ne çıkıyorsa, onu şekillendirmeye çalışıyorum. Özellikle beste yaparken oturmuş olduğunu düşündüğüm bazı özelliklerim var, onlar ortaya çıkıyor. Neticede ilk albümden bu yana üç yıl geçti. Kişiliğine de bir şeyler yansıyor, müziğe bakış açına da yansıyor ve bunlar yaptıklarına da yansıyor. Mesela bu albümde daha sade bir alt yapı var.

* Müzik sana ne ifade ediyor?

Müzik benim için bir proje değil, dolayısıyla da; "Şöyle değişik bir şey yapsam iyi olur mu?" ya da; "Onun içine şöyle bir şey oturtursak daha iyi olur," gibi şeyler düşünmüyorum. Tamamen kalbimden geçtiği gibi müzik yapıyorum. Kafamda bir hikâye oluyor ve onu 10 parçaya yaymaya çalışıyorum. Ama bunu içimden gelmediği şekilde değil de kendime zaman tanıyarak yapıyorum. Beynim ve kalbim paralel çalıştığı zamanlarda dışa vuruyorum.

* Özel yaşantında neleri yapmaktan zevk alıyorsun, neleri seviyorsun?

Beni ilkokulu bitirdikten sonra yatılı okula gittim. Dolayısıyla 12 yaşından beri -her ne kadar ailemle ilişkilerim çok çok iyi olsa da- fikir bazında kendi kararlarımı kendim alarak yaşadım. Çok uzun süredir yalnız yaşıyorum ve yalnız yaşamayı seviyorum. Kendime yalnızken de tatmin olabileceğim bir hayat kurmaya çalıştım. Evde vakit geçirmeyi çok seviyorum. Okumayı, yazmayı, çizmeyi, film seyretmeyi çok seviyorum. Sosyal hayatı, dolayısıyla arkadaşlarımla birlikte olmayı da çok seviyorum. Ama onlarla da genelde ya kendi evimde, ya da onların evinde birlikte oluyorum. Play station oynamaya da bayılıyorum. Hayattan zevk almak için, neler beni mutlu ediyorsa, hepsini yapıyorum. Kendime düşünmek için çok vakit ayırırım.

Şahane dostlarım var
* Kendine ayırdığın vakitlerde neler yapıyorsun?

İnsanın uyandığında bir 10 dakika olsun kendisini boş bırakabilmesinin yararına inanıyorum. Ben bunu hayatımın bir parçası yaptım ve bu şekilde yaşamaktan çok mutluyum. Bu beni besliyor. Gördüğüm, gözlemlediğim, duyduğum her şeyi bu sayede kafamda bir yerlere oturtabiliyorum.

* Ya insanlar?

Şahane arkadaşlarım var, onlarla vakit geçirmeyi seviyorum ve insanların ağzından çıkan her kelimeyi mutlaka değerlendiriyorum. Çünkü yaşamın başka açılarını da keşfetmek ve onların bakış açısından da bakabilmek çok hoşuma gidiyor ve bu yaptığım şeye de yansıyor. Her şeyi kendi bulunduğum yerden görmeyi değil, başkalarının da bulunduğu yerlerden nasıl göründüğüne bakmayı seviyorum. Hayatı yalnız yaşıyorsam da paylaşmayı seviyorum. Zaten bu şekilde de besleniyorum. İnsan 27 yaşına geldiğinde zaten kendine birlikte olmaktan mutlu olacağı bir çevre seçmiş oluyor ve zaman içinde her şey doğru şekilde çalışmaya başlıyor.

* Tanınmışlık seni kısıtlamıyor mu?

İçimden geldiği gibi yaşamaya ve istemediğim şeylerin bir parçası olmamaya gayret sarfediyorum. Bir şeylere kapılıp, onların beni sürüklemesi, hiçbir zaman benim yaşam tarzıma yakın bir şey olmadı. Türkiye'de medyatik olmakla başarılı olmak karışıyor.

* Sen pek medyatik değilsin...

Beni dinleyenlerle aramızdaki en büyük bağın konserler ve albüm olmasını istiyorum. Her gün gazetede benim kiminle, ne yaptığımı bilmeleri bana laçka geliyor. Ben de kendimi her gün gazete ve dergilerde görsem, durup bir; "Ben ne yapıyorum?" diye düşünürüm.

* Seni mutlu eden şeyler neler?

Çok küçük şeyler beni mutlu edebiliyor. Mesela hiç yemek yapmam ama arkadaşlarım geleceği zaman onlara yemekler yapıp, ağırlamak hoşuma gidiyor. Bazen iki ay boyunca canım hayatımı bu şekilde yaşamak istiyor, böyle yaşıyorum. Bazen canım iki hafta tatile çıkmak istiyor, imkânlarım el veriyorsa tatile çıkıyorum. Bazen de canım eve hiç gelmek istemiyor, gezip tozmak istiyor. Kendimi dinliyorum. Neye ihtiyacım varsa onu yapıyorum. Tamam ev ortamını tercih ediyorum, ama içimden gelenlere kulağımı kapatmıyorum.

* Nasıl mekânlardan hoşlanıyorsun; kalabalık mı, sakin mi?

Öyle belli bir mekânım yok; "Çok seviyorum," diyebileceğim. Adını hiç duymadığım bir yere arkadaşlarımla gidip, orada eğleniyorsam, orası benim hafızama güzel bir yer olarak kazınıyor. Aslında mekânın hiçbir önemi yok, birlikte olduğum insanlar sayesinde her yerde mutlu olabiliyorum. Son zamanlarda en mutlu olduğum anlar, doğayla başbaşa olduğum, suyun tenime dokunduğu, toprağa bastığım anlar oluyor.

* Şehir insanı sendromu mu?..

Doğru galiba... Şehirde o kadar hızlı yaşıyoruz ki, bunlara daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Eskiden farketmiyordum, kuma ayağımı bastığım zaman, ne kadar rahatladığımı. Bir de beni en çok mutlu ve motive eden şey, başarı. Başarılı olduğum zaman, problem olarak neyle uğraşıyorsam, onu çözer ve arkaya atarım.

* Hayata çok yapıcı yaklaşıyorsun; nedir sırrı bunun?

Hayatta her şey; iyi de, kötü de denge içinde. Bazen üst üste iyi şeyler olurken, bazen de kötü şeyler oluyor. Bunlar hep var, bunlara rağmen mutlu olmayı öğrenmek, zaman isteyen bir iş. Bunu ben yavaş yavaş öğrendim. Hayatımda çok ciddi bir problem yaşadığım zaman bile onu kabul edip, içimden geldiği gibi davranmaya, bir şeylerden zevk almaya devam ediyorum. Her şeyden mutlu olabiliyor, kırılabiliyorum... İkisinin arasında uzun, hızlı yolculuklar yaşıyorsun....

Safları enayi sayıyorlar

* Takıntıların var mı?

İşim konusunda acayip titizim. Bir şeyler ters gidiyorsa uyku uyuyamam, en titiz ve takıntılı olduğum şey, yine müzik. Çünkü ben onu çok bireysel bir şekilde paylaştığımı düşünüyorum. Bütün çıplaklığımla kalbimi açıyorum. Hayatlarının her bölümünü açan insanlar bunun böyle olacağını savunabilirler. Ben kendi sözünü ve bestesini yapan bir kişi olarak bütün kalbimdekileri hiç tereddüt etmeden insanlarla paylaşmak üzere açığa çıkarıyorum. Bu benim bu konuda çok hassas olmam için yeterli bir neden. Yaptığım işin bir şekilde, azıcık da olsa samimiyetini yitirtecek, içtenliğini safdışı bırakabilecek herhangi bir şeyi olduğu zaman çok takıyorum.

* Çok içten davranıyorsun; bunun zararını görmüyor musun?

Türkiye'deki ahlâki çöküntü beni çok yıpratıyor. Kimi zaman her şeyin bitme noktasına geldiğini düşünüyorum. Biri saf olduğu zaman, enayi insan oluyor. İnsanlar ne kadar kısa vadeli planlar yapıp, köşeyi dönmeye çalışırlarsa o kadar başarılı oluyorlar. Bunları hayatına dahil etmeden ama bir açıdan da gerçekçi gözünü kaybetmeden, diğer taraftan, hayalgücünle hayatını birleştirerek, bir şeyler üretmeye çalışarak yaşamaya kalktığın zaman, zaten hayat çok problematik bir hâle bürünüyor. Bütün bunlara rağmen bir şeylerden zevk almaya ve bir şeyleri kucaklamaya çalışmak, iste ya da isteme seni takıntılı bir insan hâline getiriyor. Ben de takıntılı bir insan oldum.

* Şarkılarda kendini anlatmak da günlük yazmak gibi bir şey. Ama insan günlüğü okunduğu zaman kendini çıplak gibi hisseder ve okunacağını bildiği zaman doğallıktan uzaklaşır. Sen bunu nasıl başarıyorsun?

Bu çok garip ve tanımlaması olmayan bir şey... Senin bir şeyler düşünerek yazdığın bir şeye dinleyenler çok farklı bir anlam yükleyebiliyor. Sen ne anlatmaya çalışırsan çalış, ben ne kadar anlayabiliyorsam o kadar anlamlı oluyor. Kişi, ne anlamak istiyorsa, onu anlıyor... Aynı duygu, habersiz değil, sen onu okunması için yapıyorsun. Bu hastalık gibi bir şey.
Sabah Gazetesi - 22 Temmuz 1999
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eskiz.4umer.com
dicle
Admin
Admin
dicle


Kadın
Mesaj Sayısı : 4477
Yaş : 32
Fan Club : Röportajlar Cfgh_c10
Ruh Halin : bulduu ilk yerden atlıycak :)
Rep :
Röportajlar Left_bar_bleue100 / 900100 / 900Röportajlar Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 11/06/08
Puan : 1191
Teşekkür : 7

Kişisel
Kendinizi Tanıtın:

Röportajlar Empty
MesajKonu: Geri: Röportajlar   Röportajlar Icon_minitimeÇarş. Tem. 30, 2008 5:40 am

Şebnem'le Ferah Ferah...
Röportajlar 56_1159043503_9172Sana teşekkürler Şebnem Ferah. Yeni albümün, samimiyetin için, sorumluluk addettiğin müziğin için... Ve içini döktüğün için

Ayşe Deniz POYRAZ

Neden 'artık kısa cümleler kuruluyor?'

Yaşantımda kısa cümle kullandığımı söyleyemem. Arkadaşıma anlatır gibi anlatmak istedim. 24 yaşındaydım, şimdi 27. Gelişme yaşadım. Bazı şeyler anlamını kaybediyor anlatırken. Gitarı eline alıp çalmak, en saf hali, daha güzel...

Eskiden uzun cümlelerle mi konuşurdun?

Bu sorunun cevabı uzun... (Gülüyor.) Hayatımı netleştirdiğimi fark ettim. Ben ne kadar netsem, karşımdaki de o kadar net olur. Müziği iki şey için yapıyorum: Kendimi tatmin için ve iletişim kurmak için. İnsanların hayatlarından üç-dört dakika çalmak hoşuma gidiyor. Samimiysen müzikte, sonuç nettir; çünkü uzun bir ilişkinin başlangıcı gibidir.

'Kadın'dan farklı bir çizgi mi izledin?
Sahnedeki sesini duyamıyoruz dediler bana o albümde. Yumuşama söz konusu değil, daha bile çok gitar var. Boş bir odada nasıl şarkı söylüyorsam, öyle tınlamasını istedik. Altta sade müzik... Aynı çizgiyi takip bana çok ayıp geliyor! Heyecansız, aynı adamlarla yapılmış bir sürü proje var. Tabii ki benim albümüm cover çaldığım şarkılara benzemeyecek. İçinden ne çıkarsa odur. Anne olmaya karar versem, çocuk babasına da benzer!

Çıkış şarkında bir Beth Gibbons (Portishead), Björk'vari tını var, diyebilir miyiz?

Hayır. Beth Gibbons kim ki? (Açıklıyorum.) Ben Portishead çok az dinlerim. Skunk Anansie'yi dinlerim, mesela. Ama etkilendiğimi söyleyemem. 15 senedir sahnedeyim. Kendimi oturmuş görüyorum. Öyle bir Björk taklidi olmadığını düşünüyorum. Dinlediklerim, 'tavırlı' albümler. Müziğim de o kulvarda.

Şarkıları nasıl yazıyorsun? Değiştim, geliştim derken, neler yansıdı yeni albümüne?

Müzikle yaşıyorum. Üçüncü sınıf Amerikan macera filmini bile izlerken, bazen dalıp gidiyorum: bir cümle duyuyorum, onunla paralel yaşamaya başlıyorum. Bunu da müziğime yansıtıyorum.

Rock alemine Volvox'la dalmış biri olarak, Türkiye'de rock'ın geldiği yere ne diyorsun?

Sis, bana çok şey öğretti. Volvox iyi arkadaş grubuydu. Yıllarca kadın müzisyen zorluklarını yaşarken, kadın birer rockçu olarak feleğin çemberinden geçtik. Biz rock izleyemiyorduk bile! Yılbaşı gecesini beklerdim, izlemek için. O zaman rock'ın içinde ne var, fark edememişiz gibi geliyor. Müzik gereğinden fazla anlam yüklenmesi gereken bir şey değil. Seversin, ya da sevmezsin, o kadar.

'Uzun cümlelerden' epey dertli gibisin...
Yalnız başına güçlü olmaya gayret eden, doğru bildiğinden vazgeçmeyen bir kızım ben. Gerçekçi olmakla, hayal kurmak arasında gidip gelmek, beni yordu. Bazen yılıyorsun. Kendini böyle bir dünyanın dışında, yabancı gibi hissediyorsun. Bir de müzik yapıp, insanlara ulaşman lazım...Böyle zamanlarda kendime "Boşver Şebo, dürüst ol," diyorum. Hay Allah, kendimi terapide gibi hissettim. (Gülüyor..) Bu ülkenin garip bir besleme biçimi de var: ve sanırım acı çekmekten hoşlanır gibi, bundan da hoşlanıyorum. Hayat bazen insana şak diye vuruyor. Sarılacak mısın, barışacak mısın onunla; o zaman ortaya çıkıyor. Hayatla yarışmayı seviyorum. Fake atmışım gibi geliyor: Ben ölünce arkamda kalıcı bir şey, bir kayıt bırakmak geride. Öyle mutlu oluyorum...

'Artık Kısa Cümleler Kuruyorum..'
"Bugün resmine dokundum ben, öptüm yine. Yine... Sesini özledim özledim çok, haberim yok, dünya durmuş, niye... Aşk şarkısı değil bu, geldi içimden" Bu sözleri son günlerde sık duyuyorsunuz. Çünkü Şebnem'in son albümü 'Artık Kısa Cümleler Kuruyorum'dan ilk klip, 'Bugün'ün sözleri bunlar. Her zamanki gibi, söz müzik: Şebnem Ferah. İlk albümü 'Kadın'da olduğu gibi, yine İskender Paydaş, Demir Demirkan ve Tarkan Gözübüyük'le çalışmış. Kayıtta ve mix'te Hakan Kurşun'un parmağı var. Albümün içinde, hepimize uzunca bir teşekkür notu var Şebnem'in. "Yolculuk arkadaşlarıma, yanımda yer alan, yüreğimde olan herkese; hayatımın en güzel parçası olduğunuz için hepinize teşekkür ederim," diyor.
Sabah Gazetesi - 25 Temmuz 1999
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eskiz.4umer.com
dicle
Admin
Admin
dicle


Kadın
Mesaj Sayısı : 4477
Yaş : 32
Fan Club : Röportajlar Cfgh_c10
Ruh Halin : bulduu ilk yerden atlıycak :)
Rep :
Röportajlar Left_bar_bleue100 / 900100 / 900Röportajlar Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 11/06/08
Puan : 1191
Teşekkür : 7

Kişisel
Kendinizi Tanıtın:

Röportajlar Empty
MesajKonu: Geri: Röportajlar   Röportajlar Icon_minitimeÇarş. Tem. 30, 2008 5:41 am

Tek Takıntısı Nutella Olan Star..!
7 Ağustos günü Şebnem Ferah konserinin provalarını izlemek üzere Rumelihisarı''ndayız. Önce grup arkadaşları çıkıyor sahneye sound check için. Yarım saat sonra Şebnem konser alanına geliyor. Heyecanlı olduğu her halinden belli. Sanki insan rock şarkıcısı olunca daha rahat, daha korkusuz olmalı diye düşünürken, Şebnem Ferah''ın gizleyemediği bir heyecanla boş koltuklara ve sahneye bakışını izliyoruz. Onun tabiriyle kalbi "Donk donk" atmış sabah uyandığında, bir şey olacak diye korkmuş. "Bir ayda 17 konser verdim, ilk kez böyle oluyor" diyor. Orkestra çalışmalarını yaparken biz de kafasını biraz dağıtmak adına sohbete başlıyoruz.

- Pop müzik dinleyenler bile senin müziğinden çok etkileniyorlar..

ŞF: Çok sevdiğim bir şeyi yapıyorum ve bunu da dürüst olarak yaptığım için, başka müzik türlerini dinleyenleri de etkiliyor. Yani, iyi şeyler dinlenir.

- Son albümünde olduğu gibi daha sert bir sound''a ne zaman karar verdin..?

ŞF: Bu bir karar değil, yaptığım şarkılar böyle, yaşam böyle, tüm geçmişim böyle. Ben bu müziği seviyorum ve çok eskiden beri yapıyorum.

- Yaşıtların oje derdindeyken seni gitar almaa iten şey neydi peki..?

ŞF: O zamanlarda bile koca koca gitar amfileri ve gitarlarla uğraşıyordum, tamamen ilgi alanı. İyi ki de öyle yapmışım. Balıklama daldım o yaşta, çok seviyordum, galiba ondan. Müzik benim için başka bir şey. Ben sadece işimi yapmıyorum müzik yaparken.

- Şarkıların bir çok şarkıya göre o kadar sahici ki, senin aşkı bile şarkı yazabilmek için yaşadığını düşünüyorum bazen.

ŞF: (gülüyor)O kadar da değil, hayatın doğal bir süreci. İçimden geldiği gibi yazıyorum. Ben yaşadım, ben söylüyorum, ben kendi gitarımla çalıyorum belki de bu yüzden sahici geliyordur. Doğal olarak bir fark yaratıyor.

- Yazdığın şarkıları sonradan dinlerken yaşadıklarını hatırlayıp üzülür müsün..?

ŞF: Yazdıktan ve kaydettikten sonra onlar herkes için olduğu gibi benim için de şarkı oluyor. Artık onların birer simyası oluyor. Hepsi birer kimlik kazanıyor.

- Konsere çıkacaksın az sonra, özel isteklerin yok mu kulise..?

ŞF: Diyet kolam var yeter.

- Sahnede neden siyahı seçiyorsun..?

ŞF: Siyahı hem kendime hem de formata yakıştırıyorum.

Konuşmalarımız sırasında dönüp dönüp shaneye bakmasından heycanını yatıştırmak adına sound check''e başlaması gerektiğini anlıyoruz ve o nezaketinden bizden izin istemese de konuşmaya ara veriyoruz. Saheney inen Şebnem ilk önce Alanis Morissette''in "Your House"u eşliğinde mikrofon ayarlarına bakıyor. Aralarda da saçlarını yeni kestiren davulcu Aykan''la dalga geçiyor. Zaten şarkı söylemediği anlarda sürekli arkadaşlarına sataşıyor. Provalar sırasında kendisine su getiren klavyeci Ozan için "Gördüğünüz gibi hurilerim var benim" diyor. Prova sonrasında fotoğraf çekimi yaparken "Şimdi de rockçı pozları vermeliyim artık konser zamanı yaklaştı" diyor ve konsere kadar olacakları sıralıyor. "Bir saat içinde gözlerimin etrafı siyaha boyanacak, sonra bakışlarım sertleşecek, ardından dişlerim uzayacak ve pazularım çıkacak ve rock''çı Şebnem olacağım" diyor.

Aslına bakılırsa bu şirin haliyle konserlerdeki Şebnem arasında çok büyük fark var tabii, ama bu asla imaj uğruna yapılan bir şey değil, içinden geldiği gibi bir değişime uğruyor Şebnem. Çekimlerden sonra kulisinde dinlenmeye çekiliyor; konsere iki saat var ve konser anında müzikal ya da görsel bir sürprizle karşılaşmamak için her şeyi kontrol edip, konuşmamak ve konsere kanalize olmak için tek başına olmayı tercih ediyor. O sırada orkestra kaldığı yerden şamataya devam ediyor. Albüm kayıtlarında ve konserlerde aynı kadro olduğu için herkes birbiriyle iş arkadaşlığının çok ötesine geçmiş. Orkestra elemanlarından en çok yorulanı şüphesiz Buket Doran oluyor.
Çünkü Buket bir yandan Şebnem''in menajerlik işleriyle diğer yandan da bas gitarının telleriyle uğraşıyor. Ona Şebnem''i sorduğumuzda ise "Nutella''dan başka bir takıntısı olmayan bir star"''la çalışmanın zevklerinden bahsediyor.

Aslında konser alanında yalnız değiliz, Şebnem''in sıkı fanları da provaları izlemek için oradalar. Kimi elinde telefon bir arkadaşıyla konuşuyor; "Yemin ederim o, bak duyuyor musun..?", kimi Şebnem''le dertleşiyor.

Ve Sahne..!

Nihayet "Korkarak Yaşıyorsan"la Şebnem sahnede. Artık siyahlar içinde ve elinde gitarıyla tam bir rocker olmuş. Bu işin kıyafetle ya da makyajla alakası olmadığını onu sahnede izlerken bir kez daha anlıyoruz. Yaptığı uzun konuşmaları hal hatır sormalarının yanında söylediği şarkılarla su gibi akıp giden zamanı durduramıyoruz ve "Ben Şarkımı Söylerken"le konser sona eriyor. İki yıldan beri verdiği ilk İstanbul konseri olduğu için Hisar''ı çimenlere kadar dolduran 1500 civarındaki dinleyici orayı terketmeye hiç de niyetli değil. Bis yapmak için sahneye döndüğünde "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum"umun son şarkı olduğu anlaşılıyor ve başka bir hüzün kaplıyor herkesin içini. Konser bitimi ekipçe Kemancı''ya doğru yola çıkılıyor ama bizim bu doyurucu konserin üzerine b bir yerde başka şarkılar dinlemeye hiç niyetimiz yok.



Oben Budak
Aktüel - 26 Ağustos 2003
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eskiz.4umer.com
dicle
Admin
Admin
dicle


Kadın
Mesaj Sayısı : 4477
Yaş : 32
Fan Club : Röportajlar Cfgh_c10
Ruh Halin : bulduu ilk yerden atlıycak :)
Rep :
Röportajlar Left_bar_bleue100 / 900100 / 900Röportajlar Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 11/06/08
Puan : 1191
Teşekkür : 7

Kişisel
Kendinizi Tanıtın:

Röportajlar Empty
MesajKonu: Geri: Röportajlar   Röportajlar Icon_minitimeÇarş. Tem. 30, 2008 5:41 am

Gitar Da Çalabilsem Keşke...//sadık Yalsızucanlar
Röportajlar 56_1214497243_618Ortaokul ikinci sınıfta iken, gitar çalan yakın arkadaşım Mustafa'ya özenirdim, zihnimden bu cümle sık sık geçerdi: 'Gitar da çalabilsem keşke...'



Modern müziğimizin seçkin isimlerinden Şebnem Ferah'ın müzikal yaşamında bu cümlenin önemli bir yeri olduğunu öğrendiğimde şaşırmadım. Ferah, ekonomi okumuş ama, evrensel bir dilin içinde karar kılmış. Müziğin dolaysız, ruhun merkezine doğrudan ulaşan etkili ve soyut diline meftun olmuş, acılarını ve anılarını yer yer çığlığa dönüşen bir sesle anlatmayı yeğlemiş. Doğrusu ona imreniyorum. Kelimeler de, insanın acılarını anlatması bakımından oldukça 'kullanışlı' ve değerlidir, ama, ruhun, ezgiyle konuşması çok daha etkilidir.

İlahi öğreti, harf ve sesle vahyedilmiştir. Bu yüzden, kendisi bizatihi logos olan Hz. İsa'nın öğretisinden farklı olarak İslam irfanı, harfleri ve sesleri yeğler. Sesler kaybolmaz. Seslerin tıpkı imgeler gibi özel bir anlam dünyası vardır. Düzenli sesler, oluşturdukları manevi düzenekle bize yaşamın gizlerini fısıldar. Şebnem Ferah'ın 'artık kısa cümleler kuruyorum' deyişi, yaşamın manevi doğasının kendisini kapatmasının getirdiği bir ruh sıkıntısından olabilir. Zaten 'kelimeler yetse' sese gerek kalmazdı ve, 'gözyaşlarımızın tadı' da aynı olmazdı. Çok da uzun olmayan müzik yaşamına beş kıymetli albüm sığdıran bu pür sanatçının şarkılarının sadece 'genç'leri değil, yaşı benim gibi kırk beşi aşmış pek çok ruh yorgununu ilgilendirmesi de gösteriyor ki, bu çığlıkta bir gerçeklik gizli. Bir gerçekliğe tekabül etmeyen veya oradan beslenmeyen bir öykünün, romanın, şiirin ve şarkının böylesi bir etki uyandırması zaten söz konusu olamaz. O halde, insanın bir mülteci olmasını hatırlamanın vaktidir: "Ben bir mülteciyim / Kendi yüreğimden başka / Sığınacak yerim yok yurdum yok"

Sufiler, 'insanın bir yolcu olduğunu ve kalbinden başka sefer edecek bir yer bulunmadığını' söyler. Şebnem Ferah da bu sırra yaklaşmıştır: "Ben bir mülteciyim / Yüreğime sığındım / Burada savaş çıksa bile ölen yok / Tüm hayallerin sonsuzluğa / Ve sona erebildiği yerdeyim" Kalpte cemal baskındır, savaş çıksa bile bu böyledir. Vahşet olmaz ve kan dökülse de, dökülen kanla insan aşk namazı için abdest alabilir, bedenini yıkayabilir. Burada varlığın sınır(l)ı olduğu görülür ve düşler sonsuzluğa ulaşabilir. Esasen düşlerin sonsuz ve yaşamdan daha gerçek olduğunu bize, şiirler ve şarkılar duyurabilir.

"Ben bir mülteciyim / Burada aslında sınır yok / Kazanmak kaybetmek yok / Bu güçten daha büyük güç yok / Artık eminim her şey içimde filizlenip / İstersem büyüyor bakmazsam çürüyor" Burada sınır, kural, bağ ve kayıt yoktur. İbn Arabi, 'bunda kalp sahibi olanlar için bir öğüt vardır' der ki, 'akıl bağdır. Bağlar, kayıtlandırır; oysa kalbin alanı sınırsızdır, kalp kuşatır ve sonsuzdur. Hakikat de inhisar kabul etmez, sonsuz ve sınırsızdır, bu yüzden, bunda kalp sahibi olanlar için bir öğüt vardır, denilmiştir.' Ne kazanır ne kaybedersiniz, burası zıtlıkların olmadığı bir yerdir. Buranın sözlüğünde 'başarı' kelimesi yoktur. Her şey ruhtadır. İçtedir, gönülden çıkar, yeşerir, büyür ve filizlenir; çiçek açar, meyve verir, dal budak salar, toprağın derinliklerine doğru kılcal uçlar uzatır. İnsan isterse büyür, gürbüzleşir, sevmezse söner, kaybolur.

BUGÜN SON GÜNMÜŞ GİBİ...

Şebnem Ferah, bu incelikli dilin içinden geçerken, müziği de yakın bir patikadan eşlik eder. Sözle ezginin böylesine uyumuna bizim müzik yaşamımız fazla tanıklık etmemiştir. Rock, bu topraklara ait olmayan bir müzikal formdur ama, gerek Şebnem Ferah'ın gerekse Teoman ve diğerlerinin yorum tarzı, bu 'tür'ün seslerini, kulağımıza aşina kılabilmiştir. Bunu yapabilmek için insanın kalbine iltica etmesi gerekir. İnsanın yüreğinden başka sığınacak yeri yurdu yoktur. Bu yersiz yurtsuzluk, Derrida'nın göçmenliğini hatırlatır. Mülteci olmak, anılarla dolu bir yere geçmektir. Anılar, insanı yeni kapılara iten canlılıktır.

Şebnem Ferah, 'tüm sözcüklerin cümlelerden kurtulmuş gibi/incitmeden özgür kalabildiği yerdeyim' diyerek, şiirin 'dili imkânsız kılışı'na gönderme yapar. Şair, eğer 'dili imkânsız kılan kişi' ise, dile yani varlığın oturduğu eve dönmenin bir yolu da müzik olabilir. Bunu da ancak, 'derin sularda inci tanesi aramaya gücü olanlar' yapabilir. Artık, aşktan konuşmaya cesareti olanlar azalmıştır. Hayat bize, bir oyun oynuyor olabilir. Hayatın bizatihi kendisi bir oyun, bir oyalanma olabilir. Duygularımız karışık da olsa, her zaman yeniden başlamak mümkündür. Ferah'ın şarkısındaki gibi, 'sil baştan' her şey mümkündür. Hayatı sıfırlamak, her şeyi unutmak, belki en önemlisi, 'bugün son günmüş gibi' yeniden başlamak daima mümkündür. Ferah, Yavuz Çetin'deki o derin yaraya yakın olsa da, daima, 'yüreğine iltica etmenin' verdiği ayrıcalıkla, "Al beni istersen sevgim içimde / Gökyüzüm masmavi çığlıklar gökyüzümde / Al beni yanına dünyadan koru / Yeniden öğret dünyadaki yolu Tanrım" diyebilmektedir. Bu, yeniden başlama ümidi, bizim geleneğimizdeki, 'umut-korku' halini çağrıştırır. Dünyada umut üzre olan berzahta umut üzre olurmuş. Umut ile korku arasında geçen bir yaşam, kâinatın sonsuz çarkları üzerinde, hayatın bir oyun, bir oyalanma oluşuna uygun biçimde, insanın ruhunu koruyarak yaşayabilmesi için en elverişli yoldur.

Ferah'ın, bir söyleşisinde, 'beni heyecanlandıracak, iyi hissettirecek, hayata bağlayacak şeylere devam ve gayret ettim. Güçlü olduğuma inanmak istiyordum sanırım. Hatta "Perdeler" albümünü de bu dönemde kaydettim. Gel gör ki bir an geldi ve öyle bir patladım ki, bardağın fazladan tek bir damla bile alamayacağını idrak etmiş oldum. Bastırmaya çalıştığım tüm üzüntülerimin acısı aynı anda içimde patladı ve çok yakın zamanda "Perdeler"i çıkarmış olmama rağmen konser dahil hiçbir şey yapmadım, yapamadım. Sadece markete gitmek için evden çıkıyordum' deyişi, bu şarkıların nasıl ortaya çıktığını da göstermektedir.

Can kırıklarındaki 'sert sound', Ferah'ın yaşadığı iç şiddeti ve gerilimi kusursuz biçimde yansıtır. Bu, iltica etmek istediği kalpteki o derin düzensizliğin yatışabilmesi için müziğin bir form olarak tek başına asla yetmeyeceğini de ortaya koyar. Esasen, müzik, diğer sanatlar gibi, bir 'gei-do' olarak, yani insanın ruhuna doğru, kökene, asli kaynağa yönelik yapması gereken yolculuğun bir yolu, bir yordamı olmalıdır. Şebnem Ferah, dışsal yanı baskın bir form olarak müziği 'üreten'ler arasında, olması gereken sessizliğe doğru yürüyen birkaç müzisyenden biridir. Herkes onu, 'Rock'çı bir küçük kız çocuğu' olarak bilir ama, o, aslında, müzikle kalbine sefer etmeye çalışan bir mültecidir. Hepimiz gibi.

SADIK YALSIZUÇANLAR
Zaman Gazetesi - 30 Mart 2008
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eskiz.4umer.com
dicle
Admin
Admin
dicle


Kadın
Mesaj Sayısı : 4477
Yaş : 32
Fan Club : Röportajlar Cfgh_c10
Ruh Halin : bulduu ilk yerden atlıycak :)
Rep :
Röportajlar Left_bar_bleue100 / 900100 / 900Röportajlar Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 11/06/08
Puan : 1191
Teşekkür : 7

Kişisel
Kendinizi Tanıtın:

Röportajlar Empty
MesajKonu: Geri: Röportajlar   Röportajlar Icon_minitimeÇarş. Tem. 30, 2008 5:42 am

"artık Aile Kurmak İstiyorum"
Röportajlar 56_1188229712_3027Şebnem Ferah, 24 Ağustos'ta Bodrum Antik Tiyatro'da çok özel bir konser verecek. Senfoni orkestrası ile verdiği konserin albüm ve DVD'si ise yolda. 35 yaşında zamanın ne kadar kıymetli olduğunu anladığını söyleyen Ferah, dünyayı gezmek, sağlıklı, eğlenceli ve verimli bir ömür geçirmek istiyor


1988 yılında kurduğu Volvox’la rock müziğin en önemli sesi olmaya doğru ilk adımını attı Şebnem Ferah. Kadınlardan oluşan ilk rock grubuydu Volvox, ki o günün koşullarında bu inanılmaz bir şeydi! Ferah’ın azmi ve inancı bu beş kadını bir araya getirmişti. O günden bu yana çizgisinden hiç sapmadan devam ediyor yolculuğuna. Her albümüyle ‘sadık’ dinleyicisinin gönlünü bir kez daha kazanıyor.
Şebnem Ferah şu sıralar çok heyecanlı. Çünkü 24 Ağustos’ta Bodrum Antik Tiyatro’da bambaşka bir konser sunacak. Ferah, tam beş albümünden en sevilen şarkıları akustik olarak yani ‘en gerçek’ halleriyle sunacak. Konserin provasında, Maslak Oto Sanayi Sitesi’ndeki küçücük stüdyoda yakaladık Şebnem Ferah’ı. Etrafımızı saran oto tamirhanelerinden yükselen seslerin arasında hayli eğlenceli bir röportaj yaptık. Sahnedekinden bambaşka bir Şebnem Ferah’tı karşımızdaki. Sıcak, sevecen, esprili ve daima gülümseyen biri… Gözlerinde samimiyetin pırıldadığı, mutevazı biri! Belki beylik sözler gibi gelecek bunlar size ama gerçekten de öyle biri Şebnem Ferah. Ve şarkılarını söylemeye başladığında ise o ufak tefek kadının nasıl devleştiğine şahit olduk. Dinleyiciyi, büyülü sözlerle işlediği şarkılarıyla nasıl sarıp sarmaladığına… O küçücük stüdyoyu sesiyle nasıl doldurduğuna…
Hemen bir not ekleyelim, Şebnem Ferah’ın sevenlerine bir başka hediyesi ise 10 Mart 2007’de Orhan Şallıel yönetimindeki 50 kişilik senfoni orkestrası ile verdiği konserin kayıtlarından oluşan albüm ve DVD. Sahne performansı dillere destan olan Şebnem Ferah’ın bu 2 CD’den oluşan albümü ve DVD’si kaçırılmamalı. Bu arada Bodrum konseri 8 Eylül’de de İstanbul Açıkhava’ya taşınacak.

* Bodrum Antik Tiyatro’da nasıl bir konser sunacaksınız?
Bodrum’da unplugged bir konser yapacağız. Şarkıları hep albümlerde dinleyicilerin dinlemeye alışkın oldukları versiyonla çalıyorduk. Yıllar önce iki tane akustik konser yapmıştık ve tadı damağımızda kalmıştı. Bir de Antik Tiyatro’nun atmosferine çok uyacağını düşünüyorum, unplugged konserin. Bütün bunların birleşmesiyle bu konser doğdu.

Şarkıları nasıl belirlediniz?
Seçtiğimiz konsepte en uygun sonuç verecek olanları saptayabilmek için yaklaşık 30 parçalık bir repertuvar oluşturuyoruz. Sonra şarkıları belirlediğimiz formda çalıp, hangisi uygunsa onları seçiyoruz. Ama bu arada müzikseverlerin çok alışkın olduğu parçalar var. Onları çalmamak mümkün olmuyor. Elimizden geldiği kadarıyla dinleyicilerin daha çok sevdiklerini bildiğimiz parçalara ağırlık veriyoruz.

Bir de yeni albümünüz yayımlanıyor.
Onun neredeyse sonlarına geldik.

Nasıl bir albüm olacak?
Senfoni orkestrasıyla 2 konser yapmıştık. Bunlardan birini işitsel ve görsel olarak kaydettik. Bu kaydı hem DVD hem CD formatında dinleyicilerimizle paylaşacağız. Neredeyse 2 küsur saatlik bir materyal. Sahne, müziğin en sevdiğim taraflarından biri. Bu durumu ve dinleyicilerin herhangi bir konseri ne kadar güzelleştirebildiğini gösterebilmek için bunu belgeleme ihtiyacı içimizden geldi. Ama daha bitirmiş değiliz.

Sizin sahne performanslarınız hep konuşulur. Sahne performansınıza güvendiğiniz için mi özellikle böyle bir albüm DVD hazırlamak istediniz?
Doğrusunu söylemek gerekirse dünya müzik sektöründe müzikal anlamda başarılı olmuş birinin ilk yapacağı şeylerden biridir canlı performansı albüm haline getirmek. Fakat Türkiye’de bu pek gelenekselleşmiş bir şey değil. İnsanların tercih ettiği ya da koşulların izin verdiği bir şey haline gelmemiş. Biz de yapınca gördük, o oluşumu sağlamak zormuş. Hele hele bunu DVD haline getirmek biraz daha zor. Ama benim hep böyle bir arzum vardı. Şarkıları stüdyoda bir şekilde kaydediyoruz ama yıllar boyunca sahnede çala çala başka bir forma bürünüyorlar. Şarkıların bakir haline ayrıca binlerce dinleyicinin duyguları da katılıyor. Sahnedeki kişi olarak bunu hissedebiliyorum ve hissedebildiğim kadarını da bir konser albümü ve DVD eşliğinde paylaşmaya karar verdik.

Sizin için Türkiye’nin en sağlam kadın vokallerinden tanımlaması yapılır. Ne düşünüyorsunuz bu tanımla ilgili?
Kendimi bildim bileli iyi şarkıcı olmaya çalışıyorum. Ama bunun ötesinde söyleyebilecek bir şeyim yok. İyi bir müzisyen olmaya gayret ediyorum. İyi şarkıcılık da iyi müzisyenliğin parçalarından biri.

Kadın müzisyen olarak rock müzik içinde var olma zorlukları yaşadınız mı?
Volvox’un kurulduğu dönemler sadece bir kadın için değil erkekler için de zor dönemlerdi. Uzun saçlı erkek arkadaşlarımızın yolda yürürken şiddetle karşılaşabildiği bir dönemdi. Bugünkü gibi değildi şartlar. Gerçekten zordu. Ama tüm dürüstlüğümle söylemeliyim ki ben meselelere kadın olmak bunu daha ne kadar zorlaştırıyor diye hiç bakmadım. O kadar büyük bir aşkım ve sevdam vardı ki kadın olmam bunu daha da mı zorlaştırıyor acaba diye düşünecek fırsatım olmadı. Neredeyse deli gibi bütün gün çalışıyordum. Bir şeye bu kadar çok yoğunlaştığınız zaman zaten onun negatif taraflarından ziyade size kattıklarına ve sizin de o alan için yapabildiğiniz şeylere odaklanmaya başlıyorsunuz. Yoksa zor değil miydi? Zordu tabii. Bir kere fiziksel olarak bile zordur. Koca koca amfiler, gitarlar…

Çevrenizdeki müzisyenler sizi nasıl karşılıyordu?
Elbette ‘hımm bakalım çalabiliyorlar mı?’ diye kontrol edenler oluyordu. Ama biz belki de şanslıydık. Aynı dönemde müzik yaptığımız erkek arkadaşlarımız bizim bu müzikle ilgilenmemizi destekliyorlardı. Destek veren arkadaşlarımızın varlığıyla karşılaştık genel olarak.

Peki siz neden kendinizi rockla ifade etmeyi seçtiniz?
Tamamen bu müziğe duyduğum aşkla ilgili. Rock müzikle ilişkimin başlaması neredeyse çocukluk yıllarıma rastlıyor. Dolayısıyla bu bilinçli bir tercih olmaktansa, daha çok kendiliğinden oluşan, düşünerek değil içimden geldiği gibi ortaya çıkan bir şey bence. Müziğin farklı türlerinden zevk alabilen biriyim ama söz konusu mikrofonu elime alıp şarkı söylemek olduğunda içimdeki adrenalinle, duygularımla, tansiyonumla ve fikirlerimle en iyi paslaşan şey bu.

Sizce Türkiye’de gerçekten bir rock kültürü var mı?
Müzik herkesin kendi duygularına ve doğrularına göre yaptığı bir şeydir, başkalarınınkine göre değil. Elbette ülkemizde başka müzik türleri kadar geniş bir coğrafya kaplamıyor ya da var olan halinin de içeriği tartışılabiliyor ama bence insanların duygularıyla ilgili bazı şeyleri ne kadar konuşursak konuşalım boş konuşmuş oluruz. Benim hoşuma giden şey eskiye oranla çok daha fazla şey üretiliyor ve üretmek sadece tüketmekten daha olumlu geliyor bana. Yapılan şeylerle ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapmak için biraz daha zamana ihtiyacımız var.

Şarkılarınızda hep acı çeken bir kadın var. Aşkı ızdırap veren bir şey olarak mı görüyor ve yaşıyorsunuz?
Hayır, kesinlikle öyle değil. Aşık olmak dünyanın en güzel şeyi, çok eğlenceli tarafları da var. Hatta eğlenceli tarafları çok daha fazla. Ben yapı olarak üzüntülerimi, sıkıntılarımı günlük hayatıma, çevreme pek yansıtmam. Belki de içimde tuttuğum için bunlar daha sonra şarkı sözü olarak ortaya çıkıyor. Gerçi şu da var. Mesela ''Kelimeler Yetse'', hakikaten bir kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi kadın tarafından anlatan bir albümdür. Ama ''Can Kırıkları''nda hiç oturup da aşk şarkısı diye yazdığım bir şarkı yok. Bazen de dinleyiciler öyle bir anlam yüklüyorlar. Ama bence bu da güzel ve kontrol edemeyeceğimiz bir şey. Ben de kim bilir kimin ne şekilde yazdığı bir parçaya ne anlamlar yüklüyorumdur. Müziğin güzel tarafı bu bence.

Neden ''Kelimeler Yetse''de bu durum söz konusu oldu peki?
O zaman içimdeki en baskın şey buymuş demek ki. Üzgündüm, yorgundum, bunları haykırmak istemişim. ''Can Kırıkları'' albümümdeyse odak noktası kendim değilim. Bir de aslında ben bir şarkı yaparken hiçbir zaman önce söz yazmam. Hep müziği düşünürüm önce. Buna eşlik edecek sözlerse benim için bir film setindeki objeler gibidir. Dün olmayan bir şarkı yapmaya oturuyorsunuz ve beyninizden değil, kalbinizden çıksın istiyorsunuz. Kafamda bir konu oluşturup ille de ona uygun bir şey yapmak açıkçası bana pek samimi gelmiyor. Daha doğrusu bu güdüyle yazılmış hiçbir şarkının derinden etkileyici olduğuna tanık olmadım. Oysa benim en önemsediğim şey şarkının kendisinin de etkisinin de bir derinliğinin olabilmesi. Bunun asla her müzisyene uyacak tek bir formülü yok.

30 yaşını aşmışken artık nasıl bakıyorsunuz hayata ve aşka?
İnsan her zaman bir sürü yeni deneyimler yaşıyor, tecrübeler ediniyor. Bu tecrübeler kimi insanı daha olgun daha sakin, kimi insanı ise daha fazla hayatla kavga eder bir hale getiriyor. Ben de hayatı mümkün olduğu kadar dolu dolu, içimden geldiği gibi yaşamaya gayret eden biriyim. Müzik odaklı bir hayatım var. Şu çok önemli bir şey: Benim yaşımda sevdiğiniz bir şeyi yaparak bir hayat oluşturmak sürekli bir mutluluk kaynağı veriyor.

Bu tecrübeler sizi nasıl biri haline getirdi?
Ben her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. Bir şey üretmediğim zaman kendimi kötü hissediyorum. Yaş ilerledikçe ortaya çıkan en çarpıcı gerçek zamanın ne kadar kıymetli olduğu. Eskiden müzik yaparken hissetmediğim şeyler de hissediyorum. Bizim jenerasyonumuzun çok garip bir geçiş sürecine denk geldiğini ve bazı görevlerimiz olduğunu düşünüyorum. Bunların toplamı beni daha fazla sorumluluk sahibi biri haline getirdi.

Bunu pek çok kişi merak ediyor. Şarkılarınız otobiyografik mi?
Her zaman değil. Ben iyi bir gözlemciyimdir. Kimi zaman şarkı yaparken birincil olarak dikkate aldığım benim ne söylemek istediğim değil, melodiler oluyor. Bu kadar çıkış noktanız belirli olduğu zaman da şarkı sözleri her ne kadar çok önemli olsa da onlara eşlik edecek birer enstrüman benim için. Dolayısıyla bana ne ilham veriyorsa ondan yola çıkıyorum.

Kendi şarkılarını yazan kadın şarkıcılar arttı son dönemde. Bunu neye bağlıyorsunuz? Kadınların kendilerini ifade etmesinin zamanı ancak mı geldi?
Bu tamamen ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullarla alakalı. Tahmin edemezdim 20 yıl önce herhangi bir rock grubunun konser verebileceğini, albümler çıkarabileceğini. Biz hala kadınlarla ilgili eğitimin ya da kendi bildikleri gibi yaşamalarının zaman zaman tartışıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Hala bazı kesimlerinde kız çocuklarının çok bastırılarak büyütüldüğünü göz önünde bulundurursak üreten kadınların yavaş, uzun aralıklarla ve çok sonra ortaya çıkması normal. Bir kız çocuğu büyürken herhalde en çok ''Yapma ayıp baban kızar'' gibi şeyler duyuyordur. Bu eğitimin sonrasında ne bekleyebiliriz ki? Kendi şarkılarını yazan kadınların sayılarının artması mutluluk verici.

Neler yaparsınız kendinizi beslemek için?
Mümkün olduğu kadar çok konsere giderim. Dinlemeyi sevdiğim, düzenli olarak etüd etmenin gerekli olduğunu düşündüğüm albümler vardır. Onları mutlaka dinlerim. Artık eskiden olduğu kadar her çıkan şeyi dinlediğimi söyleyemem.

Çok mu bombardımana maruz kalınıyor?
Artık ucu yok. Yani o kadar çok şey çıkıyor ki. Biraz hayat ritmiyle de alakalı insanın. Ben de bir sürü boş vakti olan biri değilim. O yüzden daha beğenilerinize yakın olanları seçiyorsunuz. Müzik yapmak için sadece müzikle beslenmiyorum ama. Bana ilham veren şeylerden uzak durmamaya gayret ediyorum.

Düzenli etüd etmenin gerekli olduğunu düşündüğüm albümler var dediniz. Hangi albümlerdir bunlar?
Beş bininci kez de dinlesem sıkılmadığım albümler var. Deep Purple, Pink Floyd, Heart gibi eski grupların eskimeyen müzikleri. Performans açısından da içerik açısından da genel şarkı formları açısından da her biri benim için ders niteliğinde. Herhangi bir konsere çıkmadan önce de Heart'ın unplugged albümünü dinlerim, daha dinlerken şarkı söylemek açısından herhangi bir şan dersinde belki asla edinilemeyecek bir motivasyon kazanırım.

Bunca yıl sonra dönüp baktığınızda nasıl bir çizgide ilerlediğinizi görüyorsunuz?
Yapmaya çalıştığım şeylerin toplamını, bana ifade ettiği mutlak değeri seviyorum. Ama daha yapmak istediğim çok şey var. Önümde de hala uzun yıllar var. Bazen elbette keşke şöyle yapsaymışım dediğim oluyor ama olumsuz yaklaşmak yerine daha dört elle sarılıyorum böyle zamanlarda da.

Sizin bir fan sitenizde forum açılmış ve şunu sormuşlar ''Şebnem Ferah’ın hayatınızı değiştiren şarkısı hangisidir?'' Bir insanın hayatına etkisi olan, hayatına dokunabilen bir şey yazmak nasıl bir his? Bunun farkında mısınız?
Böyle bir hisle yapmıyorum. Sonucu bu oluyor. Ve inanın ben de şaşırıyorum. Konuşurken bile tüylerim diken diken oluyor. Yani bu o kadar mucizevi bir şey ki ve bunu konuşabildiğim için o kadar mutluyum ki. Benim de hayatımda dinlediğim zaman ne şarkı diye şaşırdığım ve hayatımın bir dönemine tanıklık etmiş bir sürü şarkılar var. Müzik o kadar güçlü bir şeydir ki. Hızmalı, baş örtülü, gelir düzeyi çok yüksek ya da düşük tüm insanları politikacının bir arada tutmasını bekleyemezsiniz. Ama müzik herhangi bir hiyerarşik düzenleme olmadan bir sürü insanı aynı konser alanında bir araya getirir. Müzik birleştirici ve insanların birbirlerine olan duygularını belki birazcık daha yoğunlukla aktarabilmelerine müsaade eden, zemin hazırlayan bir şey. Hal böyle olunca dinleyiciler için herhangi bir şarkı sözündeki satır ya da melodi bir şeyler ifade edebiliyor. Ben de hayranlıkla bu duruma tanık oluyorum. Bazı konularda çok özenli olma çabamı sürdürme gayretim de bu yüzdendir. İsteseniz de istemeseniz de birilerinin hayatına arkadaşlık ediyorsunuz ve bunun yüklediği bir sorumluluk var. Ben de bu sorumluluklarımı güzel yapmaya çalışıyorum ve bu arada da eğlenmeye gayret ediyorum. Ancak bu ikisi birleştiğinde insanlara yoğun bir şeyler sunabileceğimi düşünüyorum.

Plak şirketi kurmak istediğinize dair haberler duymuştuk. Böyle bir niyetiniz var mı? Çalıştığınız şirketlerle özgürce müzik yapabiliyor musunuz?
Bir aralar niyetlenmiştim. Ancak hızlıca karar değiştirdim çünkü bir şirket yönetmek bir müzisyenin işi değil. Tüm zamanımı müziğe ayırmak, gelişmek ve üretmek istiyorum. Çalıştığım şirketlere gelince hiç kısıtlamayla ya da bir takım diretmelerle karşılaşmadım. Çünkü bu konularda net bir tavrım vardır.

Müzik dışında ne yapmak istiyorsunuz hayatta?
Bütün dünyayı görmek istiyorum, en büyük hayalim bu. Daha önce görmediğim yerlere gidip farklı kültürleri tanımaktan çok hoşlanıyorum. 35 yaşında bir kadın olarak aile kurmak da istiyorum. Sağlıklı ve eğlenceli, verimli bir ömür geçirmek istiyorum.

Hayattaki can kırıklarınız neler?
Kendime ait üzüntülerim de var herkes adına içimi acıtan şeyler de. Ablamı gencecik yaşında kaybetmek, depremde babamı kaybetmek, bunlar olurken ailece içinden geçtiğimiz süreç, üzerimdeki izleri... Bunlar kişisel üzüntülerim. Diğer taraftan ekonomik güçsüzlüğün ve dengesizliğin birilerinin hayatını daha başlarken bitirmesi, ağır hastalıklarla, engellerle boğuşarak yaşayan insanlar, cehalet ve sonuçları, konuştuğumuz sırada birilerinin açlıktan, hastalıktan ya da bir bomba yüzünden hayatını kaybetmesi, dünyanın her geçen saniye doğal dengesinin bozulması ve hepsinin sorumlusunun da insan olması...


*Yasemin Bay*
Milliyet Gazetesi/cafe - 21 Ağustos 2007
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eskiz.4umer.com
 
Röportajlar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Eskiz.com :: Müzik :: Yerli :: Şebnem Ferah-
Buraya geçin: