| | MÝDNÝGHT SUN *^ | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:18 am | |
| “Tabii ki ettim. Sadece senin gibi vahþi yemiyorum.” “Keþke daha güçlü olsalardý. Daha eðlenceli olurdu.” “Kimse sana yemeðinle kavga etmen gerektiðini söylemedi.” “Evet; ama baþka kimle kavga edeceðim? Sen ve Alice hile yapýyorsunuz, Rose saçýnýn bozulmasýný hiç istemiyor ve Esme eðer Jasper ve ben gerçekten kavga edersek çok sinirleniyor.” “Hayat zor, deðil mi?” Emmett bana sýrýttý ve saldýrý pozisyonuna geçti. “Hadi ama Edward. Sadece bir dakikalýðýna kapat þunu ve adil savaþ.” “Kapatýlmýyor.” diye hatýrlattým ona. “O insan kýzýn seni zihninden uzak tutmak için ne yaptýðýný merak ediyorum.” dedi Emmett düþünceye dalarak. “Belki bana birkaç püf nokta verebilir.” Neþem silindi. “Ondan uzak dur.” diye homurdandým diþlerimin arasýndan. “Alýngan, alýngan.” Ýç çektim. Emmett geldi ve yanýma oturdu. “Özür dilerim. Zor bir durumdan geçtiðini biliyorum. Gerçekten çok fazla kaba olmamaya çalýþýyorum; ama bu bir nevi benim doðal durumum olduðu için…” Þakasýna gülmemi bekledi ve sonra yüzünü buruþturdu. Her zaman çok ciddisin. Þimdi seni ne rahatsýz ediyor? “Onu düþünüyorum. Endiþeleniyorum aslýnda.” “Endiþelenecek ne var? Sen buradasýn.” Yüksek sesle güldü. Þakasýný görmezden geldim; ama sorusuna cevap verdim. “Ne kadar kýrýlgan olduklarýný hiç düþündün mü? Bir ölümlünün baþýna ne kadar çok kötü þey gelebileceðini?” “Pek deðil. Kastettiðin þeyi anlýyorum gerçi. Ýlk seferinde bir ayýya pek eþ bir rakip deðildim, deðil mi?” “Ayýlar” diye mýrýldandým, yýðýna bir korku daha ekleyerek. “Bu kesinlikle onun þansý olurdu deðil mi? Kasabada baþýboþ bir ayý. Tabii ki direkt Bella’ya giderdi.” Emmett kýkýrdadý. “Deli gibi konuþuyorsun, biliyor musun?” “Sadece bir dakikalýðýna Rosalie’nin insan olduðunu hayal et Emmett ve bir ayýyla karþýlaþabileceðini… ya da bir arabanýn ona çarpabileceðini… ya da yýldýrým düþebileceðini… ya da merdivenlerden düþebileceðini… ya da hastalanabileceðini!” Kelimeler gök gürültüsü gibi çýktý. Dýþarý çýkmalarýna izin vermek bir rahatlýktý – bütün hafta sonu içimde büyümüþlerdi. “Yangýnlar ve depremler ve fýrtýnalar! Off! En son ne zaman haberleri seyrettin? Onlarýn baþýna ne tür þeyler geldiðini gördün mü? Hýrsýzlýklar ve cinayetler.” Diþlerim birbirine kenetlendi ve baþka bir insanýn onu incitmesi fikri beni öyle çileden çýkardý ki nefes alamadým. “Orada kal çocuk. O Forks’ta yaþýyor hatýrladýn mý? En kötüsü yaðmurda ýslanýr.” Omuzlarýný silkti. “Ciddi bir kötü þansý olduðunu düþünüyorum Emmett, gerçekten düþünüyorum. Kanýtlara bak. Dünyada gidebileceði o kadar çok yer varken, vampirlerin nüfusun önemli bölümünü iþgal ettikleri bir kasabaya geliyor.” “Evet; ama biz vejetaryeniz. O yüzden bu iyi þans deðil mi?” “O kokusuyla mý? Kesinlikle kötü. Ve sonra, çok daha kötü þans olarak, bana nasýl koktuðu var.” Ellerime tekrar nefret ederek öfkeyle baktým. “Carlisle dýþýnda herkesten daha iyi kontrolün olmasý dýþýnda. Yine iyi þans.” “Minibüs?” “Sadece bir kazaydý.” “Ona geliþini görmen gerekliydi Em, tekrar tekrar. Yemin ederim, sanki bir mýknatýsý varmýþ gibiydi.” “Ama sen oradaydýn. Bu da iyi þanstý.” “Öyle mi? Bu bir insanýn baþýna gelebilecek en kötü þanssýzlýk deðil mi – bir vampirin ona aþýk olmasý?” Emmett bir süre sessizce düþündü. Kýzý kafasýnda canlandýrdý ve görüntüyü ilginç bulmadý. Gerçekten, cazibeyi göremiyorum. “Eh, ben de Rosalie’nin çekiciliðini göremiyorum.” dedim kabaca. Emmett kýkýrdadý. “Sanýrým bana söylemezsin…” “Probleminin ne olduðunu bilmiyorum Emmett.” diye yalan söyledim ani ve geniþ bir sýrýtmayla. Niyetini kendimi korumaya yetecek vakit varken gördüm. Beni kayadan düþürmeye çalýþtý ve aramýzdaki taþ yarýlýrken, yüksek bir çatýrtý sesi duyuldu. “Hilekar.” diye mýrýldandý. Baþka bir deneme yapmasýný bekledim; ama düþünceleri farklý bir yöne gitmiþti. Yine Bella’nýn yüzünü canlandýrýyordu; ama daha beyaz hayal ediyordu ve gözlerini parlak kýrmýzý… “Hayýr.” dedim, sesim titredi. “Bu ölümlülük konusundaki endiþelerini çözümler deðil mi? Ve onu öldürmek de istemezsin. En iyi yol bu deðil mi?” “Benim için mi, yoksa onun için mi?” “Senin için.” diye cevapladý basitçe. Ses tonu bir tabii ki ekledi. Neþesizce güldüm. “Yanlýþ cevap.” “Ben sorun etmedim.” diye hatýrlattý. “Rosalie etti.” Ýç çekti. Ýkimiz de Rosalie’nin eðer tekrar insan olabilecekse her þeyi yapabileceðini, her þeyden vazgeçebileceðini biliyorduk. Emmett’tan bile. “Evet, Rosalie etti.” diye kabul etti sessizce. “Ben yapamam… yapmamalýyým… Bella’nýn hayatýný mahvetmeyeceðim. Eðer o Rosalie olsaydý ayný þeyleri hissetmez miydin?” Emmett bir süre düþündü. Sen onu gerçekten… seviyor musun? “Tanýmlayamýyorum bile Emmett. Bir anda, kýz benim bütün dünyam oldu. O olmadan dünyanýn bir anlamýný göremiyorum.” Ama onu deðiþtirmeyeceksin? Sonsuza kadar yaþayamaz, Edward. “Bunu biliyorum.” diye inledim. Ve, senin de söylediðin gibi, bir nevi kýrýlgan. “Güven bana – onu da biliyorum.” Emmett ince ruhlu bir insan deðildi ve narin tartýþmalar onun en iyi yaptýðý þey deðildi. Þimdi gücendirici olmamayý isteyerek bocalýyordu. Ona hiç dokunabilecek misin? Yani, eðer onu seviyorsan… ona dokunmak istemeyecek misin? Emmett ve Rosalie þiddetli bir fiziksel aþký paylaþýyorlardý. Bu olmadan, birinin sevebileceðini anlamakta güçlük çekiyordu. Ýç çektim. “Bunu düþünemem bile Emmett.” Vay. O zaman seçeneklerin neler? “Bilmiyorum.” diye fýsýldadým. “Onu… onu býrakmak için bir yol arýyorum. Sadece kendimi nasýl uzakta tutabileceðimi bilmiyorum.” Büyük bir hoþnutlukla, birdenbire, kalmanýn doðru olduðunu anladým – en azýndan þimdi. Peter ve Charlotte gelirken. Burada, geçici olarak, benimle birlikte güvendeydi ve sonra ben gidince güvende olacaktý. Bir süre, onun pek olasý olmayan koruyucusu olabilirdim. Bu düþünce beni heyecanlandýrdý; bu rolü mümkün olduðunca uzun doldurmak için karþý konulmaz bir gitme isteði duydum. Emmett yüz ifademdeki deðiþikliði fark etti. Ne düþünüyorsun? “Þu anda.” diye itiraf ettim mahcup bir þekilde. “Forks’a dönüp onu kontrol etmek için ölüyorum. Pazar gecesini edebilir miyim bilmiyorum.” “I-ýh! Eve erken gitmeyeceksin. Rosalie’nin biraz sakinleþmesine izin ver. Lütfen! Benim için.” “Kalmaya çalýþýrým.” dedim þüpheyle. Emmett cebimdeki telefona hafifçe vurdu. “Alice eðer panik ataðýn için bir sebep olursa seni arar. Bu kýz hakkýnda en az senin kadar garip.” Yüzümü buruþturdum. “Ýyi; ama pazarý geçirmeyeceðim.” “Geri dönmek için acele etmenin bir manasý yok – zaten güneþli olacak. Alice Çarþambaya kadar okula gidemeyeceðimizi söyledi.” Sertçe kafamý iki yana salladým. “Peter ve Charlotte düzgün davranmasýný bilirler.” “Umrumda deðil Emmett. Bella’nýn þansýyla, ormana yürümeye tam yanlýþ zamanda gider ve–” Ýrkildim. “Peter kendini kontrol ediþiyle bilinmiyor. Pazar günü geri dönüyorum.” Emmett iç çekti. Tamamen deli biri gibi.Pazartesi sabahý pencereden yatak odasýna týrmandýðýmda Bella huzurla uyuyordu. Bu sefer yað getirmeyi hatýrlamýþtým ve pencere yolumdan sessizce çekilmiþti. Saçýnýn yastýkta düz þekilde uzanýþýndan burada olduðum son geceden daha rahat bir gece geçirdiðini söyleyebilirdim. Elleri küçük bir çocuk gibi yanaðýnýn altýndaydý ve aðzý hafifçe açýlmýþtý. Dudaklarýnýn arasýndan soluðunun yavaþ giriþ çýkýþýný duyabiliyorum. Burada olmak, onu tekrar görebilmek inanýlmaz bir ferahlýktý. Durum bu olmadýðý zaman gerçekten huzurlu olamadýðýmý fark ettim. Ondan uzaktayken hiçbir þey doðru deðildi. Onunlayken her þey doðru da deðildi gerçi. Ýç çektim ve susuzluk ateþinin boðazýmý týrmalamasýna izin verdim. Uzun süre uzak kalmýþtým. Acý ve ayartý olmaksýzýn geçirilen zaman þimdi bunun etkisini çok daha kuvvetlendirmiþti. Kitaplarýnýn adlarýný okuyabilmek için yataðýnýn yanýnda diz çökememem yeterince kötüydü. Aklýndaki hikayeleri bilmek istiyordum; ama susuzluðumdan çok eðer kendime ona o kadar yaklaþmak için izin verirsem, daha da yaklaþmak isteyeceðimden korkuyordum… Dudaklarý çok yumuþak ve sýcak görünüyordu. Onlara parmaðýmýn ucuyla dokunduðumu hayal edebiliyordum, sadece hafifçe… Bu kesinlikle kaçýnmam gereken türden bir hataydý. Gözlerim tekrar tekrar yüzünde dolaþtý, deðiþiklikler için onu inceledi. Ölümlüler her zaman deðiþiyordu – herhangi bir þey kaçýrma fikri üzücüydü. Yorgun göründüðünü düþündüm. Bu hafta sonu yeterince uyuyamamýþ gibi. Biriyle dýþarý mi çýkmýþtý? Alayla ve sessizce bunun beni ne kadar çok üzdüðüne güldüm. Ne olmuþ çýktýysa? Ona sahip deðildim. O benim deðildi. Hayýr, o benim deðildi – ve ben yine üzgündüm. Ellerinden biri büküldü ve avucunda yüzeysel, ancak iyileþmiþ çizikler olduðunu gördüm. Ýncinmiþ miydi? Ciddi bir yara olmadýðý açýk olsa da, yine de beni rahatsýz etti. Yerini tarttým ve mutlaka düþmüþ olduðuna karar verdim. Düþünüldüðünde, bu mantýklý bir açýklamaydý. Bütün bu küçük gizemleri sonsuza kadar çözmeye çalýþmak zorunda olmadýðýmý düþünmek rahatlatýcýydý. Artýk arkadaþtýk – ya da en azýndan, olmaya çalýþýyorduk. Ona hafta sonunu sorabilirdim – kumsalý ve bu kadar yorgun görünmesine neden olsan gece aktivitesinin ne olduðunu. Ellerine ne olduðunu sorabilirdim ve onlarla ilgili teorimi doðruladýðýnda gülebilirdim. Okyanusa düþüp düþmediðini merak ederken hafifçe gülümsedim. Orada hoþ vakit geçirip geçirmediðini merak ettim. Beni hiç düþünüp düþünmediðini merak ettim. Onu özlediðimin çok az bir kýsmý bile beni özleyip özlemediðini… Onu kumsalda, güneþte resmetmeye çalýþtým. Resim tam deðildi ama, çünkü hiçbir zaman First Plajý’nda bulunmamýþtým. Nasýl göründüðünü sadece fotoðraflardan biliyordum… Evimden sadece birkaç dakikalýk koþu mesafesinde bulunan güzel kumsala hiç gitmemiþ olma sebebimi düþününce endiþe hissettim. Bella günü La Push’ta geçirmiþti – antlaþma tarafýndan gitmemin yasaklanmýþ olduðu yerde. Birkaç yaþlý adamýn hala Cullen’larla ilgili hikayeleri hatýrladýðý yerde, hatýrladýklarý ve inandýklarý yerde. Sýrrýmýzýn bilindiði bir yerde… Kafamý salladým. Bu konuda endiþelenecek bir þey yoktu. Quileute’ler de antlaþma tarafýndan baðlanmýþlardý. Bella o yaþlanan bilgelere rastlasa bile, hiçbir þeyi açýða çýkartamazlardý. Ve konu niye açýlmýþ olsundu ki? Bella niye merakýný orada seslendirmeye karar versindi? Hayýr – muhtemelen Quileute’ler kaygýlanmamam gereken tek þeydi. Güneþ doðmaya baþlayýnca sinirlendim. Bana merakýmý önümüzdeki günlerde tatmin edemeyeceðimi hatýrlattý. Niye þimdi parlamayý seçmiþti? Ýç çekerek, etraf birinin beni burada görmesine yetecek kadar aydýnlanmadan önce pencereden çýktým. Okula gidiþini görmek için evinin yanýndaki sýk ormanda kalacaktým; ama aðaçlarýn arasýna girdiðimde kokusunu oradaki patikada alýnca þaþýrmýþtým. Karanlýkta hýzla, merakla ve derine gittikçe endiþelenerek takip ettim. Bella burada ne yapýyordu? Patika özel olmayan bir yerde aniden bitti. Eðrelti otlarýnýn arasýna doðru sadece birkaç adým daha ileri gitmiþti, düþmüþ bir aðacýn gövdesine dokunmuþtu, belki de oraya oturmuþtu… Oturduðu yere oturdum ve etrafa baktým. Görebileceði tek þey eðrelti otlarý ve aðaçlardý. Muhtemelen yaðmur yaðýyordu – koku yýkanmýþtý, aðaca iþlememiþti. Bella niye gelip tek baþýna oturmuþtu – yalnýzdý, bundan þüphem yoktu – bu ýslak, karanlýk ormanda? Hiçbir anlam çýkaramýyordum ve diðer merak noktalarýnýn tersine, bundan normal bir diyalogda bahsedemezdim. Ee, Bella, uyuyuþunu izlediðim odandan ayrýldýktan sonra ormanda kokunu takip ediyordum da… Burada ne düþündüðünü ve ne yaptýðýný hiçbir zaman öðrenemeyecektim, bu diþlerimin sinirle gýcýrdamasýna neden oldu. Daha da kötüsü, bu Emmett için hayal ettiðim senaryoya çok benziyordu – Bella kokusunun takip etmek için duyularý olan herkesi çekeceði, aðaçlarýn arasýnda yalnýz dolaþýyor… Ýnledim. Sadece kötü þansý yoktu, o kendi de çaðýrýyordu. Pekala, þu an için bir koruyucusu vardý. Onu kollayacaktým, zarar görmesini engelleyecektim, bu durumu haklý çýkarabildiðim sürece. Aniden kendimi Peter ve Charlotte’un uzun bir ziyaret yapmasýný dilerken buldum. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:20 am | |
| 8. Hayalet
Jasper’ýn ziyaretçilerini, Forks’ta olduklarý iki güneþli gün boyunca pek görmedim. Eve sadece Esme endiþelenmesin diye uðradým. Bunun dýþýnda, varlýðým bir vampirinkinden çok bir hayaletinkine benziyordu. Aþkýmýn ve saplantýmýn öznesini takip edebileceðim, güneþ ýþýðýnda yanýnda yürüyebilen þanslý insanlarýn zihninde onu görebileceðim ve duyabileceðim yerde, gölgelerin içinde, görünmez halde dolanýyordum. Bazen yanlýþlýkla elleri onun elinin arkasýna deðiyordu. Böyle bir temasa hiç tepki vermiyordu; elleri onunki kadar sýcaktý. Okula mecburen gitmemek hiçbir zaman böyle bir çile olmamýþtý; ama güneþ onu mutlu etmiþ görünüyordu, o yüzden çok fazla öfkelenemedim. Onu memnun eden her þey benim için iyiydi. Pazartesi sabahý, kendime güvenimi yok edip ondan uzakta geçirdiðim zamaný iþkenceye çevirebilecek bir konuþma dinledim; ama bittiðinde beni çok sevindirmiþti. Mike Newton’a biraz saygý duymalýydým; tamamen vazgeçip yaralarýný sarmak için uzaklaþmamýþtý. Düþündüðümden daha çok cesarete sahipti. Tekrar deneyecekti. Bella okula oldukça erken gitti ve belli ki parladýðý sürece güneþin tadýný çýkarmaya kararlý olarak, zilin çalmasýný beklerken nadiren kullanýlan piknik banklarýndan birine oturdu. Güneþ saçýna beklenmedik þekillerde etki yapmýþ, tahmin etmediðim, kýrmýzý bir ýþýltý vermiþti. Mike onu orada tekrar karalama yaparken buldu ve þansý üzerine heyecanlandý. Parlak güneþ ýþýðý nedeniyle ormanýn gölgelerine baðlý ve güçsüz halde sadece izleyebilmek acý vericiydi. Bella, Mike’ý, onun mutlu olmasýna bende de tam tersi etki yapmasýna yetecek bir hevesle selamladý. Bak, benden hoþlanýyor. Eðer hoþlanmasaydý böyle gülümsemezdi. Bahse girerim ki benimle dansa gitmek istiyordu. Acaba Seattle’da bu kadar önemli ne var… Saçýndaki deðiþikliði gördü. “Daha önce hiç fark etmemiþtim – saçýnýn içinde kýrmýzý tonlarý var.” Bir tutamý parmaklarýnýn arasýna aldýðýnda yanlýþlýkla elimi koymuþ olduðum genç bir ladini söktüm. “Sadece güneþte.” dedi ve beni çok fazla tatmin ederek, tutamý kulaðýnýn arkasýna attýðýnda ondan hafifçe çekindi. Mike’ýn cesaretini toplamasý bir süre aldý, zamaný önemsiz bir konuþmayla geçirdi. Bella ona hepimizin çarþamba gününe teslim etmemiz gereken kompozisyonu hatýrlattý. Yüzündeki hafif kendini beðenmiþ ifadeden anlaþýlýyordu ki onunki çoktan bitmiþti. Mike tamamen unutmuþtu ve bu boþ zamanýný kýsýtlýyordu. Kahretsin – aptal kompozisyon. Sonunda konuya geldi – diþlerim birbirine o kadar sert kenetlenmiþti ki, graniti un ufak edebilirdi – ve o zaman bile, soruyu doðru soramadý. “Benimle dýþarý çýkmayý isteyip istemediðini soracaktým.” “Ya,” Kýsa bir sessizlik oldu. Ya? Bu da ne demek? Evet mi diyecek? Bekle – sanýrým gerçekten sormadým. Zorlukla yutkundu. “Diyordum ki, yemeðe falan gidebiliriz… ve ben ödev üzerinde sonra çalýþabilirim.” Aptal – bu da bir soru deðildi. “Mike…” Kýskançlýðýmýn acýsý ve öfkesi ayný geçen hafta olduðu kadar güçlüydü. Kendimi orada tutmaya çalýþýrken baþka bir aðacý daha devirdim. Ýnsan gözlerinin göremeyeceði hýzla kampüse koþup onu kaçýrmayý – þu anda öldürüp bundan keyif alabileceðim o oðlandan onu çalmayý çok istedim. Ona evet der miydi? “Bunun iyi bir fikir olduðunu sanmýyorum.” Tekrar nefes aldým. Katýlaþmýþ vücudum rahatladý. Seattle sadece bir bahaneydi demek ki. Hiç sormamalýydým. Ne düþünüyordum ki? Bahse girerim o ucubedir, Cullen… “Niye?” diye sordu asýk bir suratla. “Bence…” Tereddüt etti. “Ve eðer þu anda söylediðimi tekrar edersen seni memnuniyetle döverek öldürürüm–” Dudaklarýndan dökülen ölüm tehdidinin kulaða geliþ þekline yüksek sesle güldüm. Bir karga feryat etti, ürktü ve benden kaçtý. “Ama bence bu Jessica’nýn duygularýný incitir.” “Jessica?” Ne? Ama… Ah. Tamam. Sanýrým… Yani… Ha. Düþünceleri artýk tutarlý deðildi. “Gerçekten Mike, kör müsün?” Duygularýný paylaþýyordum. Herkesten kendisi kadar zeki olmalarýný beklememeliydi; ama bu gerçek çok açýktý. Mike, Bella’ya çýkma teklif etmek için kendini o kadar zorladýktan sonra, Jessica için böyle zor olmadýðýný mý düþünmüþtü? Onu diðerlerine kör eden mutlaka bencilliði olmalýydý. Bella o kadar özveriliydi ki, her þeyi görüyordu. Jessica. Hah. Vay. Hah. “Ya,” diyebildi. Mike ondan sonra güvenilmez bir görüþ noktasý haline geldi. Jessica’yý kafasýnda tekrar tekrar döndürdükten sonra, onun tarafýndan çekici bulunmaktan hoþlandýðýný anladý. Ýkinci sýradaydý, Bella’nýn böyle hissetmesi kadar iyi deðildi. Tatlý ama, sanýrým. Güzel vücut. Eldeki bir kuþ… Sonra Bella’yla olanlar kadar iðrenç fantezilerine dalmýþtý; ama þimdi öfkelendirmek yerine sadece sinir bozuyorlardý. Ýki kýzý da ne kadar az hak ediyordu; gözünde neredeyse deðiþ tokuþ edilebilirlerdi. Bunun üzerine zihninden uzak durdum. Bella gittiðinde devasa bir aðacýn serin gövdesine kývrýldým ve zihinden zihne geçerek onu her zaman görüþümde tuttum. Angela Weber’ýn gözleri uygun olduðunda her zaman memnundum. Keþke Weber kýzýna tamamen iyi biri olduðu için teþekkür etmenin bir yolu olsaydý. Bella’nýn ona layýk bir arkadaþa sahip olmasý daha iyi hissetmemi saðlýyordu. Yüzünü görebildiðim her açýdan izledim ve tekrar üzgün olduðunu fark ettim. Bu beni þaþýrttý – güneþin onun gülümsemeye devam etmesi için yeterli olacaðýný düþünmüþtüm. Öðle yemeðinde, sýk sýk boþ Cullen masasýna baktýðýný gördüm ve heyecanlandým. Bana umut verdi. Belki o da beni özlemiþti. Diðer kýzlarla çýkmak için planlarý vardý – otomatik olarak ben de kendi gözetim planlarýmý yaptým – ama Mike, Jessica’yý Bella için planladýðý randevuya davet edince bu tasarýlar ertelendi. O yüzden direkt olarak evine gittim ve yolda, kimsenin çok yaklaþmadýðýndan emin olmak için, orman içinde ufak bir tarama yaptým. Jasper’ýn eski kardeþini kasabadan kaçýnmasý için uyardýðýný biliyordum – hem açýklama hem de uyarý olarak deliliðimden bahsetiðini – ama risk almayacaktým. Peter ve Charlotte’un ailemle düþmanlýk yaratma niyetleri yoktu; fakat bunlar deðiþebilir þeylerdi… Pekala, abartýyordum, bunu biliyordum. Benim izlediðimi biliyormuþ gibi, onu göremediðimde çektiðim iþkenceye acýmýþ gibi, Bella içeride uzun bir saat kaldýktan sonra arka bahçeye çýktý. Elinde bir kitap, kolunun altýnda bir örtü vardý. Sessizce açýklýða yüksekten bakan en yakýn aðacýn yüksek dallarýna týrmandým. Örtüyü ýslak çimlerin üzerine yaydý, karnýnýn üzerine yatýp, bir yeri bulmaya çalýþýyor gibi yýpranmýþ kitabýn sayfalarýný çevirmeye baþladý. Omzunun üzerinden okudum. Ah – daha fazla klasik. Bir Austen hayranýydý. Ayak bileklerini birbiri üzerine atarak, hýzlýca okudu. Vücudu aniden dikelip eli sayfada donduðunda, güneþ ýþýðýnýn ve rüzgarýn saçýnda oynayýþýný izliyordum. Gördüðüm tek þey, kalýn bir sayfa kesitini sertçe alýp çevirdiðinde üçüncü bölümde olduðuydu. Bir baþlýk sayfasýnýn görüntüsünü yakaladým, Mansfield Park. Yeni bir hikayeye baþlýyordu – kitap derleme bir eserdi. Niye bu kadar ani hikaye deðiþtirdiðini merak ettim. Kýsa bir süre sonra sinirle kitabý kapattý. Yüzünde sert bir ifadeyle, kitabý itti ve döndü. Kendini sakinleþtirmeye çalýþýyormuþçasýna derin bir nefes aldý, bluzunun kollarýný kývýrdý ve gözlerini kapattý. Romaný hatýrlýyordum; ama onu sinirlendirebilecek bir þey düþünemiyordum. Baþka bir gizem. Ýç çektim. Hareketsizce yattý, sadece bir kere saçýný yüzünden çekmek için hareket etti. Kestane rengi bir nehir halinde baþýnýn üzerinde havalandý. Sonra tekrar hareketsizleþti. Nefes alýp veriþi yavaþladý. Birkaç uzun dakika sonra dudaklarý titremeye baþladý. Uykusunda mýrýldanýyordu. Karþý çýkýlmasý imkansýz. Mümkün olduðunca uzaðý dinledim, yakýnlardaki evlerin içindeki sesleri yakaladým. Ýki kaþýk un… bir bardak süt… Hadi ama! Þunu potaya geçir! Ah, hadi ama! Kýrmýzý ya da mavi… ya da belki daha sýradan bir þey giymeliyim… Yakýnlarda kimse yoktu. Yere zýpladým ve sessizce parmak uçlarýmýn üzerine indim. Bu çok yanlýþ, çok riskliydi. Eskiden ne kadar da küçümser tavýrlarla Emmett’i düþüncesiz davranýþlarý, Jasper’ý da disiplinsizliði nedeniyle yargýlardým – ve þimdi bilinçli olarak bütün kurallarý, vahþi bir coþkuyla yok sayýyordum. Bir zamanlar, sorumluluk sahibi olan bendim. Ýç çektim; ama aldýrýþsýzca gün ýþýðýnýn içine ilerledim. Kendime güneþin parlaklýðýnda bakmaktan kaçýnýyordum. Gölgede tenimin kaya gibi ve buz soðukluðunda olmasý yeterince kötüydü; Bella ile kendime güneþ ýþýðýnda yan yana bakmak istemiyordum. Aramýzdaki farklýlýk zaten baþa çýkýlamazdý, kafamda bu görüntü de olmadan yeterince acý vericiydi. Ama yaklaþtýðýmda tenine yansýyan gökkuþaðý ýþýltýlarýný görmezden gelemezdim. Bu görüntü üzerine çenem kenetlendi. Daha fazla ucube olabilir miydim? Eðer þimdi gözlerini açarsa düþeceði dehþeti hayal ettim… Geri çekilmeye baþladým; ama tekrar mýrýldanýp beni orada tuttu. “Mmm… Mmm.” Anlaþýlýr bir þey deðil. Pekala, biraz bekleyecektim. Kolumu uzatýp çok yaklaþtýðýmda her ihtimale karþý nefesimi tutarak dikkatle kitabýný çaldým. Birkaç yarda uzaktayken tekrar nefes almaya baþladým ve güneþ ýþýðý ile açýk havanýn kokusunu etkileyiþini tattým. Isý kokuyu tatlandýrmýþ gibi görünüyordu. Boðazým arzuyla alevler içinde kaldý, ateþ yine taze ve þiddetliydi, çünkü ondan uzun süre uzak kalmýþtým. Bir an onu kontrol ettim ve sonra – kendimi burnumdan nefes almaya zorlayarak – kitabýný açtým. Ýlk kitapla baþlamýþtý… Hýzla, Austen’ýn aþýrý derecede kibar yazýmýnda sinirlendirme potansiyeline sahip bir þey arayarak Aþk ve Yaþam’ýn üçüncü bölümünde sayfalarý çevirdim. Gözlerim istemsizce adýmda durakladýðýnda – Edward Ferrars karakterinin ilk tanýtýldýðý yer – Bella tekrar konuþtu. “Mmm. Edward.” Ýç çekti. Bu sefer uyandýðýndan korkmadým. Sesi sadece alçak, özlem dolu bir mýrýltýydý, eðer beni þimdi görmüþ olsaydý çýkacak korku çýðlýðý deðil. Mutluluk, kendime olan nefretimle savaþtý. En azýndan hala beni düþlüyordu. “Edmund. Ahh. Çok… yakýn…” Edmund? Ha! Rüyasýnda beni görmüyordu, diye anladým içim kararak. Kendime olan nefretim kuvvet kazandý. Hayali karakterleri düþlüyordu. Çok kendini beðenmiþ biriydim. Kitabýný yerine koydum ve tekrar gölgelerin örtüsü altýna girdim – ait olduðum yere. Güneþ yavaþ yavaþ batmaya baþlarken ve gölgeler ona doðru sürünürken yine çaresiz hissederek onu izledim. Onlarý geri itmek istedim; ama karanlýk kaçýnýlmazdý; gölgeler onu aldý. Iþýk gittiðinde yeni çok soluk görünüyordu – hayalet gibi. Saçý tekrar koyu, yüzüne karþý neredeyse siyahtý. Ýzlemek ürkütücüydü – Alice’in görüþlerinin gerçekleþtiðine tanýk olmak gibiydi. Bella’nýn düzenli, güçlü kalp atýþlarý tek güvenceydi, bir kabustaymýþ gibi hissetmememi saðlayan tek sesti. Babasý eve geldiðinde rahatladým. Eve doðru gelirken ondan çok az duyabildim. Anlaþýlmaz bir rahatsýzlýk… geçmiþte, iþteki gününden bir þey. Açlýkla karýþýk beklenti – akþam yemeði için sabýrsýzlandýðýný tahmin ettim; ama düþünceleri o kadar sessiz ve gizliydi ki, doðru olduðundan emin olamadým; sadece özünü algýlayabiliyordum. Annesinin zihninin nasýl olduðunu merak ettim – hangi genetik birleþimin onu böyle eþsiz halde getirdiðini. Bella sýçrayarak uyandý, babasýnýn arabasýnýn tekerlekleri tuðla yola girdiðinde oturarak. Etrafýna bakýndý, beklenmedik karanlýktan kafasý karýþmýþ gibi görünüyordu. Kýsa bir an, gözleri saklandýðým gölgelere dokundu; ama çabucak uzaða baktý. “Charlie?” diye sordu alçak bir sesle, hala küçük bahçeyi çevreleyen aðaçlara bakarak. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:20 am | |
| Babasýnýn araba kapýsý kapandý ve o sese doðru baktý. Çabucak ayaða kalktý ve aðaçlara bir bakýþ daha atarak eþyalarýný toparladý. Küçük mutfaðýn yanýndaki arka cama yakýn bir aðaca geçtim ve akþamlarýný dinledim. Charlie’nin örtülü düþüncelerini sözleriyle karþýlaþtýrmak ilginçti. Kýzýna olan sevgisi ve ilgisi çok kuvvetliydi; ama sözleri her zaman kýsa ve sýradandý. Çoðunlukla samimi bir sessizlik içinde oturdular. Bella’nýn ertesi akþam Port Angeles’taki planlarýný konuþtuðunu duydum ve dinlerken kendi tasarýlarýmý oluþturdum. Jasper Peter ve Charlotte’u Port Angeles’tan uzak kalmalarý için uyarmamýþtý. Yakýn zamanda beslendiklerini ve evimizin yakýnýnda avlanmaya niyetleri olmadýðýný bilsem de, onu izleyecektim, ne olur ne olmaz. Sonuçta, dýþarýda her zaman benim türüm vardý, ayrýca þimdiden önce hiç düþünmediðim bütün o insan tehlikeleri de mevcuttu.Babasýný yemeði kendi baþýna hazýrlamak zorunda býrakacaðý için endiþelerini dile getirdiðini duydum ve teorimin kanýtý üzerine gülümsedim – evet, bakýcý oydu. Sonra ayrýldým, uyuduðunda geri döneceðimi bilerek. Mahremiyetine bir röntgencinin yapacaðý gibi izinsizce dalmayacaktým. Onun korunmasý için buradaydým, Mike Newton’ýn eðer aðaç tepelerine benim gibi týrmanma becerisi olsaydý hiç þüphesiz yapacaðý gibi onu kötü niyetle izlemeyecektim. Ona böyle kaba davranmayacaktým. Döndüðümde ev boþtu, ki bu benim için iyiydi. Akýl saðlýðýmý sorgulayan küçümser ya da karýþýk düþünceleri özlememiþtim. Emmett merdiven direðine bir not sýkýþtýrmýþtý. "Rainier alanýnda futbol – hadi gel! Lütfen?" Bir kalem buldum ve ricasýnýn altýnda üzgünüm kelimesini karaladým. Takýmlar her halükarda ben olmadan eþitti. En kýsa avlanma gezilerinden birine gittim, kendimi avcýlar kadar güzel tada sahip olmayan daha küçük yaratýklarla besledim ve tekrar Forks’a koþmadan önce kýyafetlerimi deðiþtirdim. Bella bu gece de iyi uyuyamadý. Örtülerinin içinde döndü, yüzü bazen endiþeli, bazen üzgündü. Hangi kabusun onu rahat býrakmadýðýný merak ettim… ve sonra muhtemelen gerçekten öðrenmek istemediðimi fark ettim. Konuþtuðunda, çoðunlukla mutsuz bir sesle Forks ile ilgili aþaðýlayýcý þeyler mýrýlandý. Sadece bir kere, “Geri gel.” kelimelerini söyleyerek iç çektiðinde ve eli açýldýðýnda – sözsüz bir rica – beni düþlüyor olabileceðini umma þansým oldu. Okulun sonraki günü, güneþin beni hapsettiði son gün, bir önceki gün gibiydi. Bella dünkünden de hüzünlü görünüyordu ve planlarýndan vazgeçip geçmeyeceðini merak ettim – iyi bir ruh halinde görünmüyordu. Ama söz konusu Bella olunca, muhtemelen arkadaþlarýnýn eðlencesini kendisininkinin önüne koyardý. Bugün koyu mavi bir bluz giymiþti ve renk, tenini kusursuz bir güzellikte gösteriyor, taze krema gibi görünmesini saðlýyordu. Okul bitti ve Jessica kýzlarý almayý kabul etti – Angela da geliyordu, ki duruma minnettardým. Arabamý almak için eve gittim. Peter ve Charlotte’u orada bulduðumda kýzlara önden baþlamalarý için bir saat verebileceðime karar verdim. Onlarý hýz sýnýrýnda asla takip edemezdim – korkunç bir düþünce. Mutfaktan girdim, Emmett ile Esme’nin selamlarýna baþýmý eðip karþýlýk vererek ön odadaki herkesi geçtim ve direkt olarak piyanoya gittim. Öf, geri geldi. Rosalie, tabii ki. Ah, Edward. Onun böyle acý çektiðini görmekten nefret ediyorum. Esme’nin mutluluðu endiþeyle bozulmuþtu. Endiþelenmeliydi. Benim için öngördüðü bu aþk hikayesi her an daha çok bir trajediye doðru sürükleniyordu. Bu gece Port Angeles’ta iyi eðlenceler, diye düþündü Alice neþeyle. Bella’yla konuþma iznim olduðunda bana haber ver. Acýnacak durumdasýn. Dün geceki oyunu birinin uyuyuþunu seyretmek için kaçýrdýðýna inanamýyorum, diye homurdandý Emmett. Jasper bana hiç dikkat etmedi, çaldýðým þarký niyetlendiðimden daha þiddetli çýktýðýnda bile. Tanýdýk bir konuya sahip – sabýrsýzlýk – eski bir þarkýydý. Þimdi beni merakla süzen arkadaþlarýna veda ediyordu. Ne kadar garip bir yaratýk, diye düþündü Alice boyutlarýnda, beyazýmsý sarýþýn saçlý Charlotte. Halbuki son karþýlaþtýðýmýzda çok normal ve hoþtu. Peter’ýn düþünceleri, genelde olduðu gibi, yaklaþýk olarak onunkilerle aynýydý. Sorun mutlaka hayvanlar olmalý. Ýnsan kaný eksikliði onlarý sonunda delirtiyor, diye düþünüyordu. Saçý nerdeyse Charlotte’unki açýk renkte ve neredeyse onunki kadar uzundu. Birbirlerine çok benziyorlardý – boyut dýþýnda, Peter neredeyse Jasper kadar uzundu – hem görünüþ hem de düþünce açýsýndan. Ýyi eþleþmiþ bir çift, diye düþünürdüm her zaman. Esme dýþýnda herkes bir süre sonra benim hakkýmda düþünmeyi býraktý ve dikkat çekmemek için daha hafif tonlarda çaldým. Onlara uzun bir süre dikkat etmedim, sadece müziðin huzursuzluðumu daðýtmasýna izin verdim. Kýzýn görüþümden ve zihnimden uzak olmasý zordu. Onlara sadece vedalar bir finale geldiðinde dikkatimi verdim. “Eðer Maria’yý tekrar görürseniz,” diyordu Jasper biraz tereddütle “iyi dileklerimi iletin.” Maria hem Jasper’ý hem de Peter’ý yaratan vampirdi – Jasper’ý 19. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, Peter’ý daha sonra, 1940’larda. Calgary’deyken bir kere Jasper için gelmiþti. Olaylý bir ziyaret olmuþtu – anýnda taþýnmak zorunda kalmýþtýk. Jasper ondan nazikçe gelecekte mesafeyi korumasýný rica etmiþti. “Bunun yakýn zamanda olacaðýný sanmýyorum.” dedi Peter gülerek – Maria inkar edilemez þekilde tehlikeliydi ve Peter ile aralarýnda pek sevgi yoktu. Peter, sonuçta, Jasper’ýn ayrýlmasýný saðlamýþtý. Jasper her zaman Maria’nýn gözdesi olmuþtu; onu öldürmeyi planladýðýnda az düþünmüþtü. “Ama eðer karþýlaþýrsak, kesinlikle iletirim.” Ayrýlmaya hazýrlanarak el sýkýþýyorlardý. Çaldýðým þarkýyý tatmin edici olmayan bir sonla bitirdim ve aceleyle ayaða kalktým. “Charlotte, Peter,” dedim baþýmý eðerek. “Seni tekrar görmek güzeldi Edward.” dedi Charlotte þüpheyle. Peter ise karþýlýk olarak sadece baþýný eðdi. Deli, dedi Emmett arkamdan. Geri zekalý, diye düþündü Rosalie ayný anda. Zavallý çocuk. Esme. Ve Alice azarlayýcý bir tonla. Direkt olarak doðuya, Seattle’a gidiyorlar. Port Angeles’a yaklaþmayacaklar. Duymamýþým gibi davrandým. Bahanelerim zaten yeterince hafifti. Arabama girdiðimde, daha rahat hissettim; Rosalie’nin benim için – geçen sene, daha iyi bir ruh halindeyken – güçlendirdiði motorun saðlam mýrlamasý yatýþtýrýcýydý. Hareket halinde olmak bir ferahlýktý, tekerleklerimin altýnda kayan her mille Bella’ya yaklaþtýðýmý bilmek…
--------- 9. Port Angeles
Port Angeles’a vardýðýmda, hava þehirde araba sürmem için çok aydýnlýktý; güneþ hala tepedeydi ve pencerelerim karanlýk olmasýna raðmen, gereksiz riskler almanýn bir manasý yoktu. Daha fazla gereksiz risk, demeliydim daha doðrusu. Jessica’nýn düþüncelerini uzaktan bulabileceðime emindim – onun düþünceleri Angela’nýnkilerden daha yüksek sesliydi; ama birincisini bulduðumda, ikincisini de duyabilirdim. Sonra, gölgeler uzadýðýnda yaklaþabilirdim. Þimdilik çok ender kullanýlýyor gözüken, þehrin hemen dýþýnda bir yola çektim. Arayacaðým genel yönü biliyordum – Port Angeles’ta elbise alýþveriþi için tek bir yer vardý. Jessica’yý üç yönlü bir aynýn önünde dönerken bulmam uzun sürmedi, Bella’yý arkadaþýnýn giydiði siyah elbiseyi incelerken çevresel görüþünde görebiliyordum. Bella hala sinirli görünüyor. Ha ha. Angela haklýymýþ – Tyler kendi kendine gelin güvey oluyormuþ. Bu kadar öfkeli olmasýna inanamýyorum ama. En azýndan balo için yedek biri olduðunu biliyor. Ya Mike dansta eðlenmezse ve bana tekrar çýkma teklif etmezse? Ya baloya beraber gitmeyi Bella’ya teklif ederse? Eðer ben hiçbir þey söylemeseydim Mike’a dans teklifi eder miydi? Mike onun benden güzel olduðunu düþünüyor mu? O, kendinin benden daha güzel olduðunu düþünüyor mu? “Bence mavi olan daha iyi. Gözlerinin rengini ortaya çýkarýyor.” Jessica Bella’ya sahte bir sýcaklýkla gülümserken, bir yandan da onu þüpheyle inceliyordu. Gerçekten böyle mi düþünüyor? Yoksa cumartesi günü bir inek gibi görünmemi mi istiyor? Jessica’yý dinlemekten býkmýþtým. Angela için yakýnlarý taradým – ah; ama kýyafet deðiþtiriyordu ve ona mahremiyet vermek için çabucak zihninden çýktým. Pekala, Bella’nýn maðazada girebileceði çok fazla bela yoktu. Alýþveriþ yapmalarýna izin verip bitirdiklerinde onlarý yakalayacaktým. Karanlýk basmasý çok uzun sürmeyecekti – bulutlar batýdan doðru geri dönüyordu. Sýk aðaçlarýn arasýndan sadece gözüme iliþip kayboluyorlardý; ama gün batýmýna nasýl acele ettiklerini görebiliyordum. Onlarý memnuniyetle karþýladým, gölgeleri için daha önce hiç olmadýðý kadar istekliydim. Yarýn okulda tekrar Bella’nýn yanýna oturabilirdim, öðle yemeðinde dikkatini tekelime alabilirdim. Biriktirdiðim bütün sorularý sorabilirdim… Yani, Tyler’ýn küstahlýðýna sinirliydi. Bunu zihninde görmüþtüm – balo hakkýnda söylediklerinde tamamen ciddi olduðunu, risk almadýðýný. O öðleden sonraki ifadesini kafamda canlandýrdým – öfkeli inanamamazlýk – ve güldüm. Ona bu konuda ne diyeceðini merak ettim. Tepkisini kaçýrmak istemezdim. Gölgelerin uzamasýný beklerken zaman çok yavaþ geçti. Jessica’yý belirli aralýklarla kontrol ettim; iç sesi bulunmasý en kolay olanýydý; ama orda uzun süre kalmaktan hoþlanmýyordum. Yemek yemeyi planladýklarý yeri gördüm. Akþam yemeði vaktine kadar karanlýk olacaktý… Belki ben de tesadüfen ayný restoraný seçerdim. Alice’i yemeðe davet etmeyi düþünerek cebimdeki telefona dokundum. Buna bayýlýrdý; ama Bella’yla konuþmak da isterdi. Bella’nýn benim dünyama daha fazla girmesine hazýr olduðumdan emin deðildim. Bir vampir belasý yeterli deðil miydi? Tekrar Jessica’yý kontrol ettim. Takýsýný düþünüyor, Angela’ya akýl danýþýyordu. “Belki de kolyeyi geri vermeliyim. Evde muhtemelen iþe yarayacak bir tane var ve harcamam gerekenden fazla harcadým…” Annem delirecek. Ne düþünüyordum? “Geri dönmenin benim için bir sakýncasý yok; ama Bella bizi arar mý sence?” Bu da neydi? Bella onlarla deðil miydi? Önce Jessica’nýn gözlerinden, sonra Angela’nýnkilerden etrafa baktým. Maðazalarla dolu bir kaldýrýmdaydýlar, diðer yola dönüyorlardý. Bella hiçbir yerde yoktu. Ah, Bella kimin umurunda? diye düþündü Jess sabýrsýzlýkla, Angela’nýn sorusunu yanýtlamadan önce. “Bir þey olmaz. Geri dönsek bile restorana zamanýnda yetiþebiliriz. Zaten, yalnýz kalmak istiyor sanýrým.” Jessica’nýn zihninde Bella’nýn gittiðini düþündüðü kitapçýnýn kýsa bir görüntüsünü yakaladým. “Acele edelim o zaman.” dedi Angela. Umarým Bella onu ektiðimizi düþünmez. Arabada bana çok iyi davranmýþtý… Gerçekten tatlý biri; ama bugün keyifsiz görünüyordu. Acaba Edward Cullen yüzünden mi? Bahse girerim ki ailesiyle ilgili soru sormasýnýn sebebi budur… Daha çok dikkat etmeliydim. Neler kaçýrmýþtým? Bella kendi baþýna dolaþýyordu ve daha önce de beni mi sormuþtu? Angela þimdi Jessica’ya dikkat ediyordu – Jessica o geri zekalý Mike hakkýnda konuþuyordu – ve ondan daha fazla bir þey alamadým. Gölgelere baktým. Güneþ yeterince kýsa sürede bulutlarýn arkasýna girecekti. Eðer yolun, binalarýn solan güneþ ýþýðýný engelledikleri batý tarafýnda kalýrsam… Þehrin merkezine giden seyrek trafikte ilerlerken huzursuz hissetmeye baþladým. Bu daha önce düþündüðüm bir þey deðildi – Bella’nýn onlardan ayrýlmasý – ve onu nasýl bulacaðýma dair hiçbir fikrim yoktu. Bunu düþünmeliydim. Port Angeles’ý iyi biliyordum; arayýþýmýn kýsa süreceðini umarak direkt olarak Jessica’nýn kafasýnda gördüðüm kitapçýya gittim; ama kolay olacaðýndan þüpheliydim. Bella iþleri ne zaman kolaylaþtýrmýþtý ki? Tabii ki, küçük kitapçý dükkaný tezgahýn arkasýndaki bir kadýn dýþýnda bomboþtu. Bella’nýn ilgileneceði bir yere benzemiyordu – gerçekçi bir insan için çok yeni nesildi. Ýçeri girmeye zahmet edip etmediðini merak ettim. Park edebileceðim bir gölge vardý… Dükkana karanlýk bir yol oluþturuyordu. Gerçekten yapmamalýydým. Güneþ ýþýðýnýn parýldadýðý saatlerde dýþarýda dolaþmak güvenli deðildi. Ya geçen arabalardan biri güneþ ýþýðýný yanlýþ anda yansýtýrsa? Ama Bella’yý baþka türlü nasýl arayacaðýmý bilmiyordum!Park edip gölgenin en derin tarafýndan dýþarý çýktým. Hýzla dükkana girerken havada Bella’nýn kokusunun zayýf izini aldým. Buradaydý, kaldýrýmdaydý; ama dükkanýn içinde kokusundan eser yoktu. “Hoþgeldiniz! Yardýmcý olabilir mi–” diye baþladý satýcý kadýn; ama çoktan kapýdan çýkmýþtým. Bella’nýn kokusunu gölgenin izin verdiði kadar takip ettim ve güneþ ýþýðýnýn kýyýsýnda durdum. Bu bana ne kadar güçsüz hissettiriyordu – önümde olan kaldýrýmdaki karanlýk ve aydýnlýk arasýndaki çizgi tarafýndan engellenmek. Çok sýnýrlý. Sadece devam edip güneye doðru gittiðini tahmin edebildim. O yönde pek bir þey yoktu. Yolunu mu kaybetmiþti? Eh, bu ihtimal karakterinden tamamen uzak görünmüyordu. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:20 am | |
| Arabaya bindim ve onu arayarak yavaþça sokaklarda ilerledim. Birkaç ayrý gölgede daha durdum; ama sadece kokusunu bir kere daha yakalayabildim ve yönü kafamý karýþtýrdý. Nereye gitmeye çalýþýyordu? Kitapçý ve restoran arasýnda Bella’yý yolda görme umuduyla birkaç kere ileri geri gittim. Jessica ve Angela çoktan oradaydý, sipariþ mi vereceklerine yoksa Bella’yý mý bekleyeceklerine karar vermeye çalýþýyorlardý. Jessica hemen sipariþ vermek için bastýrýyordu. Yabancýlarýn zihinlerini taramaya, onlarýn gözlerinden bakmaya baþladým. Þüphesiz, biri mutlaka onu bir yerde görmüþ olmalýydý. Kayýp kaldýkça daha da çok endiþelendim. Onu bulmanýn ne kadar zor olacaðýný daha önce hiç düþünmemiþtim, þimdiki gibi, görüþümden ve normal yollarýndan uzaktayken. Bundan hiç hoþlanmadým. Bulutlar ufuktaydý ve birkaç dakika içinde onu yaya olarak takip etmek için özgür olacaktým. Uzun süremeyecekti o zaman. Þu anda beni bu kadar çaresiz býrakan tek þey güneþti. Sadece birkaç dakika, o zaman avantaj tekrar bende olacaktý ve güçsüz olan insan dünyasý olacaktý. Baþka bir zihin, ve baþka bir tanesi daha. Çok fazla önemsiz düþünce. … sanýrým bebek baþka bir kulak enfeksiyonu kaptý… 6-4-0 mýydý yoksa 6-0-4 mü…? Yine geç kaldý. Ona söylemeliyim ki… Ýþte geliyor! Aha! Ýþte, sonunda, en azýndan yüzü vardý. Sonunda biri onu fark etmiþti! Rahatlýk sadece saniyenin ufak bir parçasý kadar sürdü ve sonra gölgeler içinde onun yüzüne bakan adamýn düþüncelerini tam olarak okudum. Zihni tanýdýk deðildi; ama tamamen yabancý da deðildi. Eskiden tam olarak da böyle zihinleri avlamýþtým. “HAYIR!” diye kükredim ve hýrlamalar boðazýmdan çýktý. Ayaðým gaz pedalýný zemine doðru itti; ama nereye gidiyordum? Düþüncelerinin genel yönünü biliyordum; ama bu yeterince ayrýntýlý deðildi. Bir þey, bir þey olmalýydý – bir sokak iþareti, bir dükkan vitrini, görüþü içinde yerini ele verecek bir þey – ama Bella gölgelerin içindeydi ve adamýn gözleri sadece onun korkmuþ ifadesine odaklanmýþtý – oradaki korkudan zevk alýyordu. Yüz, kafasýndaki diðer suratlarýn anýsýyla bulanýklaþtý. Bella onun ilk kurbaný deðildi. Hýrlamalarýmýn sesi arabanýn çerçevesini salladý; ama bu dikkatimi daðýtmadý. Arkasýndaki duvarda hiç pencere yoktu. Endüstriyel bir yerdi, alýþveriþ yerlerinden uzakta bir yer. Arabam doðru olduðunu umduðum yöne giderken köþeyi döndü, baþka bir arabayý daha yoldan çýkardý. Diðer sürücü kornasýný çaldýðýnda ses çoktan oldukça arkamdaydý. Þunun titreyiþine bak! Adam umutla kýkýrdadý. Korku onu çeken þeydi – keyif aldýðý kýsým. “Benden uzak dur.” Sesi alçak ve sakindi, bir çýðlýk deðildi. “Böyle yapma tatlým.” Baþka yönden gelen zorba bir kahkaha üzerine ürkmesini izledi. Sesten rahatsýz olmuþtu – Kes sesini Jeff! diye düþünmüþtü – ama geri çekilmesinden hoþlanmýþtý. Bu onu heyecanlandýrmýþtý. Ricalarýný, yalvarýþ þeklini hayal etmeye baþlamýþtý… Sesli kahkahayý duyana kadar baþkalarý olduðunu fark etmemiþtim. Kullanabileceðim bir þey bulabilmek için çaresiz, diðerlerini taradým. Adam ona doðru ilk adýmý atýyor, ellerini esnetiyordu. Etrafýndaki zihinler onunki kadar çöplük deðildi. Hepsi hafiften sarhoþtu, hiçbiri Lonnie diye seslendikleri adamýn bunda ne kadar ileri gitmeyi planladýðýnýn farkýnda deðildi. Lonnie’yi kör halde takip ediyorlardý. Onlara biraz eðlence vaat etmiþti… Biri gerginlikle sokaða baktý – kýzý taciz ederken yakalanmak istemiyordu – ve bana ihtiyacým olan þeyi verdi. Baktýðý sokaðý tanýdým. Kýrmýzý ýþýkta fýrladým, hareket halindeki trafikte iki araba arasýndaki ancak yeten geniþliðe sahip boþluktan sýyrýldým. Arkamda kornalar çalýndý. Telefonum cebimde titredi. Duymazdan geldim. Lonnie yavaþça kýza doðru ilerledi. Çýðlýk atmasýný bekledi ve bunun tadýný çýkarmaya hazýrlandý. Ama Bella çenesini kenetledi ve kendini destekledi. Þaþýrmýþtý – kaçmayý deneyeceðini düþünmüþtü. Þaþarmýþ ve hafifçe hayal kýrýklýðýna uðramýþtý. Kurbanýný kovalamayý, avýn adrenalinini severdi. Bu cesur. Belki daha iyi, sanýrým… daha çok savaþ. Bir blok ötedeydim. Canavar motorun kükremesini duyabilirdi; ama hiç dikkat etmedi, kurbanýna yoðunlaþmýþtý. Kendisi kurban olduðunda avdan nasýl keyif aldýðýný görecektim. Benim av stilim hakkýnda ne düþüneceðini görecektim. Kafamýn içinde baþka bir bölgede, çoktan daha önce þahit olduðum iþkence yöntemlerini tarýyordum, içlerinde en acý verici olanýný arýyordum. Bunun için acý çekecekti. Istýrap içinde kývranacaktý. Diðerleri kendi kýsýmlarý için sadece öleceklerdi; ama bu Lonnie isimli canavar ben ona o hediyeyi vermeden çok uzun süre önce ölmek için yalvaracaktý. Yoldaydý, ona doðru geliyordu. Köþeyi keskin þekilde döndüm, farlarým üzerlerini aydýnlattý ve kalanýný olduklarý yerde dondurdu. Yoldan sýçrayan lideri ezebilirdim; ama bu onun için çok kolay bir ölüm olurdu. Arabanýn dönmesine izin verdim, geldiðim yöne doðru sürdüm, bu sayede Bella’ya en yakýn kapý yolcu kapýsý olmuþtu. Sertçe açtým, o sýrada zaten arabaya doðru koþuyordu. “Bin.” dedim sinirle. Ne!? Bunun kötü bir fikir olduðunu biliyordum. Kýz yalnýz deðil. Kaçmalý mýyým? Sanýrým kusacaðým… Bella kapýdan içeri tereddüt etmeden zýpladý ve arkasýndan kapýyý çekti. Sonra, bana bir insanýn yüzünde gördüðüm en güven dolu yüz ifadesiyle baktý ve bütün kötü planlarým yýkýldý. Onu arabada býrakýp sokaktaki dört adamla ilgilenemeyeceðimi anlamam bir saniyeden çok çok daha kýsa sürdü. Ona ne diyecektim, ‘izleme’ mi? Ha! Benim istediðim bir þeyi ne zaman yapmýþtý ki? Ne zaman güvenli olaný yapmýþtý? Onlarý Bella’nýn görüþünden uzaklaþtýrýp, onu burada yalnýz mý býrakýrdým? Bu gece Port Angeles sokaklarýnda baþka bir tehlikeli insanýn dolaþýyor olmasý küçük bir ihtimaldi; ama bir ilk olma riski de vardý. Týpký bir mýknatýs gibi, tehlikeli her þeyi kendine çekiyordu. Onu gözümün önünden ayýramazdým. Hýzlanýp, onu saldýrganlarýnýn kavrayamamýþ ifadelerle arkamýzdan bakakalmasýný saðlayacak çabuklukta götürürken, bu ona ayný hareketin bir parçasý gibi göründü. Bir anlýk tereddüdümü anlamadý. Planýn baþtan beri kaçmak olacaðýný tahmin ederdi. O adama arabayla bile vuramazdým. Bu Bella’yý korkuturdu. Onun ölümünü o kadar vahþice istiyordum ki, bu istek kulaklarýmda çýnladý, görüþümü bulutlandýrdý ve dilimde tadýný hissettirdi. Kaslarým aceleyle, istekle ve bunun gerekliliðiyle sarýldý. Onu öldürmek zorundaydým. Onu yavaþça yüzecektim, parça parça, kaslarýn üzerinden deriyi, kemiklerin üzerinden kaslarý… Kýzýn – dünyadaki tek kýzýn – koltuðuna iki eliyle sarýlmýþ, gözleri hala büyük ve tamamen güven dolu olarak bana baktýðýný saymazsak… Ýntikam beklemek zorunda kalacaktý. “Kemerini baðla.” diye emrettim. Sesim hala nefret ve kana susamýþlýkla sertti. Alýþýldýk kana susamýþlýk deðil. O adamýn herhangi bir parçasýný içime alarak kendimi kirletmeyecektim. Kemeri yerine taktý ve çýkarttýðý sesten hafifçe zýpladý. Bu alçak ses onu zýplatmýþtý; ama hala ben bütün trafik iþaretlerini görmezden gelerek hýzla þehre doðru sürerken korkmuyordu. Gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Garip bir þekilde rahatlamýþ gözüküyordu. Daha yeni yaþadýklarýndan sonra, buna bir anlam veremiyordum.“Ýyi misin?” diye sordu, sesi korku ve stres yüzünden pürüzlü çýkmýþtý. O, benim mi iyi olup olmadýðýmý bilmek istiyordu? Sorusunu saniyenin bir kýsmýnda düþündüm. Onun tereddüdü duymasýna yeterli olmayacak bir sürede. Ýyi miydim? “Hayýr.” dedim ses tonum hiddetle dolup taþarak. Onu bu öðleden sonrayý geçirdiðim kullanýlmayan yola götürdüm. Þimdi aðaçlarýn altýnda simsiyahtý. O kadar öfkeliydim ki, vücudum yerinde donakaldý. Parmaklarým onun saldýrganýna çarpýp, vücudunu tanýnmayacak hale getirecek derecede ezme isteðiyle yanýp tutuþuyordu… Ama bu, onu burada, karanlýk gece korunmasýz býrakmama yol açardý. “Bella?” dedim diþlerimin arasýndan. “Evet?” diye cevapladý boðuk bir sesle. Boðazýný temizledi. “Sen iyi misin?” Bu gerçekten en önemli þeydi, ilk öncelik. Ýntikam ikinciydi. Bunu biliyordum; ama vücudum öfkeyle öyle doluydu ki, düþünmek zordu. “Evet.” Sesi hala boðuktu – þüphesiz korkuyla. Ve o yüzden onu býrakamazdým. Çileden çýkarýcý bir sebepten – evrenin benimle oynadýðý bir þaka – daima risk altýnda olmasa da, yokluðumda tamamen güvende olacaðýndan emin olsam da, onu karanlýkta tek baþýna býrakamazdým. Çok korkmuþ olmalýydý. Yine de onu rahatlatacak durumda deðildim – eðer bunun nasýl yapýlacaðýný kesin olarak bilseydim bile, ki bilmiyordum. Þüphesiz, benden yayýlan vahþiliði hissedebiliyordu, þüphesiz bu çok açýktý. Eðer içimde kaynayan kan dökme isteðini durduramazsam, onu daha da çok korkutacaktým. Baþka bir þey düþünmem gerekliydi. “Dikkatimi daðýt lütfen.” diye rica ettim. “Affedersin, ne?” Neye ihtiyacým olduðunu açýklayabilecek kontrolü kendimde zor bulabildim. “Sadece ben sakinleþene kadar önemsiz bir þeylerden bahset.” dedim çenem hala kilitliyken. Beni arabanýn içinde tutan tek þey, bana ihtiyacý olmasýydý. Adamýn düþüncelerini duyabiliyordum, hayal kýrýklýðýný ve öfkesini… Onu nerede bulacaðýmý biliyordum… Görmemeyi dileyerek gözlerimi kapattým. “Iý…” tereddüt etti – isteðimden bir anlam çýkarmak için olduðunu düþündüm. “Yarýn okuldan sonra Tyler Crowley’i ezeceðim?” Bunu sanki bir soru gibi söylemiþti. Evet – ihtiyacým olan þey buydu. Tabii ki Bella beklenmedik bir þeyle gelecekti. Önceden olduðu gibi, onun dudaklarýndan gelen þiddet tehdidi eðlenceliydi – çok komik bir þekilde zýttý. Öldürme isteðiyle yanýp tutuþmuyor olsaydým gülerdim. “Niye?” dedim onu tekrar konuþmaya zorlayarak. “Herkese beni baloya götüreceðini söylüyor.” dedi, sesi kaplan-kedi yavrusu öfkesiyle doluydu. “Ya deli ya da hala beni az daha öldürdüðü kazayý telafi etmeye çalýþýyor… hatýrlýyorsundur.” diye ekledi soðukça, “ve nasýlsa balonun bunu yapmanýn doðru bir yolu olduðunu düþünüyor. O yüzden eðer ben de onun hayatýný tehlikeye atarsam ödeþiriz ve benden özür dilemeye devam edemez. Düþmana ihtiyacým yok ve belki Lauren, o beni rahat býrakýrsa geri çekilir. Sentra’sýný da parçalayabilirim gerçi,” diye devam etti, þimdi düþünceliydi. “Eðer bir arabasý olmazsa, kimseyi baloya götüremez…” Bazen olaylarý yanlýþ anladýðýný görmek cesaretlendiriciydi. Tyler’ýn ýsrarýnýn kazayla bir ilgisi yoktu. Lisedeki oðlanlarý etkileyen cazibesinin farkýndaymýþ gibi gözükmüyordu. Bana olan çekiciliðini de görmüyor muydu? Ah, bu iþe yarýyordu. Zihninin þaþýrtýcý gidiþatý her zaman ilginçti. Ýntikam ve iþkencenin arkasýnda bir þeyler görmeye, kendimi kontrol etmeye baþlamýþtým. “Bunu duydum.” dedim ona. Konuþmayý kesmiþti ve devam etmesine ihtiyacým vardý. “Duydun mu?” dedi inanamayarak, sonrasýnda sesi öncekinden daha öfkeliydi. “Eðer boyundan aþaðý felç olursa da baloya gidemez.” Keþke deli gözükmeden ondan bu tehditlerine devam etmeyi istemenin bir yolu olsaydý. Beni sakinleþtirmek için daha iyi bir þey yapamazdý. Ve sözleri – ona göre sadece alay ve abartý – o anda þiddetle ihtiyacým olan bir hatýrlatmaydý. Ýç çektim ve gözlerimi açtým. “Daha iyi misin?” diye sordu anýnda. “Pek deðil.” Hayýr, daha sakindim; ama daha iyi deðildim, çünkü demin Lonnie denen canavarý öldüremeyeceðimi anlamýþtým ve bunu neredeyse dünyadaki her þeyden daha çok istiyordum. Neredeyse. Son derece haklý çýkarýlabilir bir cinayet iþlemekten daha çok istediðim tek þey bu kýzdý ve ona sahip olamayacaðým halde, bunun sadece hayali bile, bu gece katliam yapmamý imkansýz kýlýyordu – böyle bir þeyin ne kadar savunulabilir olduðu önemli deðildi. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:21 am | |
| Bella bir katilden daha iyisini hak ediyordu. Katilden baþka bir þey olmak için yetmiþ yýl harcamýþtým. O kadar yýllýk çaba, beni yanýmda oturan kýza layýk yapamazdý. Ve yine de, eðer o hayata – bir katilin hayatýna – bir geceliðine bile geri dönersem, ona ulaþma þansýmý tamamen kaybederdim. Kanlarýný içmesem bile – gözlerimde kýrmýzý parlayan o kanýt olmasa bile – farký hissetmeyecek miydi? Onun için yeterince iyi olmaya çalýþýyordum. Bu imkansýz bir hedefti. Denemeye devam edecektim. “Sorun ne?” diye fýsýldadý. Nefesi burnumu doldurdu ve bana niye onu hak edemeyeceðimi hatýrlattý. Bütün bunlardan sonra, onu ne kadar sevsem de… hala aðzýmý sulandýrýyordu. Olabileceðim kadar dürüst olacaktým. Bunu ona borçluydum. “Bazen öfkemle ilgili problem yaþýyorum Bella.” Sesimdeki doðal olan dehþeti hem duymamasýný hem de duymasýný dileyerek, karanlýk geceyi izledim. Daha çok, duymamasýný dileyerek. Kaç Bella, kaç. Kal Bella, kal. “Geri dönüp onlarý avlamak benim için hiç de iyi…” Sadece düþüncesi bile neredeyse beni arabadan dýþarý çýkarýyordu. Derin bir nefes alýp, kokusunun boðazýmý kavurmasýna izin verdim. “En azýndan, kendimi buna ikna etmeye çalýþýyorum.” “Ah.” Baþka hiçbir þey söylemedi. Sözlerimde ne kadarýný duymuþtu? Gizlice ona baktým; ama yüzü okunamýyordu. Muhtemelen þok yüzünden bomboþtu. Eh, çýðlýk atmýyordu. Daha deðil. Bir süre sessizlik oldu. Olmam gereken kiþi olmak için kendimle savaþtým. Olamadýðým kiþi olmak için. “Jessica ve Angela endiþelenecekler.” dedi sessizce. Sesi çok sakindi ve bunun nasýl olabileceðinden emin deðildim. Þokta mýydý? Belki bu gece olanlar daha kafasýna dank etmemiþti. “Onlarla buluþacaktým.” Benden uzaklaþmak mý istiyordu? Yoksa sadece arkadaþlarýnýn endiþelenmesinden mi endiþeleniyordu? Cevap vermedim; ama arabayý çalýþtýrdým ve onu geri götürdüm. Kente yaklaþtýkça, amacýmý gerçekleþtirmem zorlaþýyordu. O adama o kadar yakýndým ki… Eðer imkansýz olsaydý – eðer bu kýzý asla hak edemeyecek olsaydým – o zaman adamý cezasýz býrakmanýn anlamý neydi? Þüphesiz kendime o kadarý için izin verirdim… Hayýr. Vazgeçmeyecektim. Daha deðil. Onu, pes edemeyecek kadar çok istiyordum. Düþüncelerime anlam vermeye baþlamadan önce arkadaþlarýyla beraber buluþacaðý restorandaydýk. Jessica ve Angela yemeði bitirmiþlerdi ve ikisi de Bella için gerçekten endiþelilerdi. Karanlýk sokaða doðru onu aramak için yola çýkmýþlardý. Bu onlarýn dolaþmasý için iyi bir ge– “Nasýl bildin, nereye…?” Bella’nýn yarým kalan sorusu beni böldü ve baþka bir pot kýrdýðýmý anladým. Arkadaþlarýyla nerede buluþacaðýný sormak için dikkatim çok daðýnýktý. Ama soruyu bitirip baský yapmak yerine, Bella sadece baþýný salladý ve yarým gülümsedi. Bu ne demekti? Garip kabulleniþine kafa patlatmak için vaktim yoktu. Kapýyý açtým. “Ne yapýyorsun?” diye sordu afallayarak. Gözümün önünden ayrýlmana izin vermiyorum. Kendime yalnýz kalmak için izin vermiyorum. “Seni yemeðe götürüyorum.” Eh, bu ilginç olmalýydý. Alice’i alýp, tesadüf eseri Bella ve arkadaþlarýnýn gittiði restoraný seçerek yemeðe götürmeyi hayal ettiðim baþka bir geceye benziyordu. Ve þimdi, pratikte kýzla bir randevudaydýk. Sadece, bu sayýlmazdý, çünkü ona hayýr deme þansý vermiyordum. Ben arabanýn önünden dolanana kadar benim gelip açmamý beklemek yerine çoktan kapýyý yarým açmýþtý – þüphe çekmeyecek hýzda hareket etmek genelde bu kadar sinir bozucu deðildi. Bunun sebebi kendine bir hanýmefendi gibi davranýlmasýna alýþýk olmamasý mý, yoksa beni bir centilmen olarak düþünmemesi miydi? Kýz arkadaþlarý karanlýk köþeye ilerledikçe gittikçe daha da çok gerilerek bana katýlmasýný bekledim. “Git ve Jessica ile Angela’yý ben onlarý da takip etmek zorunda kalmadan durdur.” diye emrettim çabucak. “Eðer diðer arkadaþlarýnla tekrar karþýlaþýrsam kendimi durdurabileceðimden emin deðilim.” Hayýr. Bunun için yeterince güçlü olmazdým. Titredi ve sonra kendini hýzlýca toparladý. Yarým adým ilerleyip yüksek sesle “Jess! Angela!” diye seslendi. Döndüler ve Bella dikkatlerini çekmek için kolunu salladý. Bella! Ah, güvende! diye düþündü Angela rahatlayarak. Çok geç? diye homurdandý Jessica kendi kendine; ama o da Bella kaybolmadýðý ya da incinmediði için þükran doluydu. Bu onu eskisinden biraz daha çok sevmemi saðladý. Aceleyle geri döndüler ve beni onun yanýnda görünce þok olup durdular I-ýh! diye düþündü Jess afallayarak. Kesinlikle olamaz! Edward Cullen? Onu bulmak için mi tek baþýna gitti? Ama niye onlarýn kasaba dýþýnda olmsýyla ilgili bana soru sorsun ki, eðer o buradaysa… Bella’nýn Angela’ya benim ailemin okula sýk sýk gitmediðini sorarkenki mahcup ifadesinden kýsa bir görüntü yakaladým. Hayýr, biliyor olamazdý. diye karar verdi Angela. Jessica’nýn düþünceleri þaþkýnlýktan þüpheye doðru yönelmiþti. “Neredeydin?” diye sordu Bella’ya bakarak; ama bana da gözünün kenarýndan kaçamak bakýþlar atarak. “Kayboldum ve sonra Edward’la karþýlaþtým.” dedi Bella eliyle beni göstererek. Ses tonu dikkat çekecek derecede normaldi, sanki bu gece gerçekten hiçbir þey olmamýþ gibi. Kesinlikle þokta olmalýydý. Sakinliðinin tek açýklamasý buydu. “Size katýlmamda bir sakýnca var mý?” diye sordum – nezaketten; çoktan yediklerini biliyordum. Kahretsin; ama çok seksi! diye düþündü Jessica, aklý birdenbire tutarsýzlaþarak. Angela da daha sakin deðildi. Keþke yemeseydik. Vay. Sadece. Vay. Bunu niye Bella’ya yapamýyordum? “Ee… tabi” diyerek kabul etti Jessica. Angela kaþlarýný kaçttý. “Iý, aslýnda Bella, biz beklerken yedik.” diye itiraf etti. “Kusura bakma.” Jessica içinden þikayet etti. Ne? Kes sesini! Bella onlarý rahatlatmak için normal bir þekilde omuzlarýný silkti. Kesinlikle þoktaydý. “Sorun deðil – aç deðilim.” Katýlmadým. “Bence bir þeyler yemelisin.” Kan dolaþýmýna þeker girmesi gerekliydi – gerçi zaten varmýþ gibi yeterince tatlý kokuyordu, diye düþündüm alayla. Dehþet ona her an çarpabilirdi ve boþ bir mide yardýmcý olmazdý. Tecrübemden bildiðim üzere kolaylýkla bayýlabiliyordu. Bu kýzlar eðer direkt eve giderlerse tehlike içinde olmayacaklardý. Tehlike onlarý her adýmlarýnda takip etmiyordu. Ve Bella’yla yalnýz kalmayý tercih ederdim – o benimle yalnýz kalmak istediði sürece. “Bella’yý bu gece eve benim býrakmamýn bir sakýncasý var mý?” dedim Jessica’ya, Bella cevap veremeden. “Böylece o yerken beklemek zorunda kalmazsýnýz.” “Ah, sorun olmaz. Sanýrým …” Jessica Bella’ya dikkatle bakarak, bunun istediði þey olduðuna dair bir iþaret aradý. Kalmak istiyorum… ama muhtemelen onu kendine istiyor. Kim istemez ki? diye düþündü Jess. O sýrada, Bella’nýn göz kýrpmasýný izledi. Bella göz mü kýrpmýþtý? “Tamam.” dedi Angela çabucak, Bella’nýn istediði buysa yoldan çekilmek için acele ederek, ve bunu istiyormuþ gibi gözüküyordu. “Yarýn görüþürüz, Bella… Edward.” Adýmý sýradan bir tonla söylemek için çabaladý. Sonra Jessica’nýn elini tuttu ve onu çekmeye baþladý. Bunun için Angela’ya teþekkür etmenin bir yolunu bulmam gerekecekti. Jessica’nýn arabasý bir sokak lambasýnýn ýþýðýnýn oluþturduðu parlak bir daireye yakýndý. Bella kaþlarýnýn arasýnda bir endiþe kývrýmýyla onlarý arabaya girene kadar izledi. O zaman, içinde bulunmuþ olduðu tehlikenin tamamen farkýnda olmalýydý. Jessica uzaklaþýrken el salladý ve Bella da ona geri el salladý. Derin bir nefes alýp bana döndüðünde araba daha gözden kaybolmamýþtý. “Açýkçasý, gerçekten aç deðilim.” dedi. Konuþmadan önce neden onlarýn gitmesini beklemiþti? Hakikaten benimle yalnýz kalmak istiyor muydu – þimdi, öldürücü öfkeme þahit olduktan sonra bile mi? Durum ne olursa olsun, bir þeyler yiyecekti. “Dalga geçiyorsun.” dedim. Restoran kapýsýný onun için açtým ve bekledim. Ýç çekip içeri girdi. Karþýlayýcý görevlinin beklediði platforma doðru onun yanýnda yürüdüm. Bella hala tamamen soðukkanlý gözüküyordu. Ateþini ölçmek için eline, alnýna dokunmak istedim; ama soðuk elim onu iðrendirirdi, daha önce olduðu gibi.Aman Tanrým, karþýlayýcýnýn yüksek iç sesi bilincime daldý. Tanrým, Aman Tanrým. Bu gece benim baþ döndürme gecem gibi gözüküyordu ya da sadece Bella’nýn beni böyle görmesini çok istediðim için, þimdi daha çok fark ediyordum. Her zaman kurbanýmýza göre çekiciydik. Bunun hakkýnda daha önce hiç bu kadar düþünmemiþtim. Genellikle korku, baþtaki çekimin yerini çabucak alýrdý… “Ýki kiþilik bir masa?” diye sordum karþýlayýcý konuþmadýðýnda. “Ah, ýý, evet. La Bella Ýtalia’ya hoþgeldiniz.” Mmm! Nasýl bir ses ama! “Lütfen beni takip edin.” Düþünceleri meþguldü, hesap yapýyordu. Belki kýz onun kuzenidir. Kardeþi olamaz, benzemiyorlar; ama aile kesinlikle. Onunla beraber olamaz. Ýnsan gözleri bulutluydu; hiçbir þeyi net göremiyorlardý. Bu dar görüþlü kadýn nasýl benim fiziðimi – kurban için bir tuzaðý – çekici bulabiliyordu da, yanýmdaki kýzýn yumuþak mükemmelliðini göremiyordu? Eh, ona yardým etmeye gerek yok, ne olur ne olmaz, diye düþündü bizi restoranýn en kalabalýk yerindeki aile boyu masaya yönlendirirken. Kýz buradayken ona numaramý verebilir miyim…? Arka cebimden bir banknot çýkardým. Ýnsanlar iþin içine para girdiðinde her | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:21 am | |
| zaman iþbirliðine hazýrdý. Bella karþý çýkmadan garsonun gösterdiði yere oturuyordu. Ona doðru kafamý salladým ve baþýný kaldýrarak merakla bekledi. Evet, bu gece çok meraklý olacaktý. Kalabalýk, bu konuþma için ideal bir yer deðildi. “Belki daha özel bir yer?” diye istekte bulundum parayý vererek. Gözleri þaþkýnlýkla açýldý ve sonra parmaklarý bahþiþin üzerinde kývrýlýrken kýsýldý. “Tabii.” Bizi bir bölme duvarýnýn etrafýndan götürürken paraya göz attý. Daha iyi bir masa için elli dolar? Ayný zamanda zengin. Bu mantýklý – bahse girerim ki ceketi son maaþýmdan daha fazla para ediyordur. Lanet olsun. Niye onunla mahremiyet istiyor? Bize restoranýn sessiz bir köþesinde bizi kimsenin göremeyeceði – ona ne söylersem Bella’nýn bunlara tepkilerinin görülmeyeceði – bir bölme önerdi. Ne kadar tahmin etmiþti? Bu gece olanlarla ilgili kendine hangi açýklamayý yapmýþtý? “Burasý nasýl?” diye sordu garson. “Muhteþem.” dedim ve Bella’ya olan kýzgýn davranýþlarýndan rahatsýz olarak, diþlerimi gösterip ona geniþçe gülümsedim. Vay. “Iý… servisiniz hemen gelecek.” Gerçek olamaz. Mutlaka uyumuþ olmalýyým. Belki kýz kaybolur… belki tabaðýna ketçapla numaramý yazarým. Garip. Hala korkmamýþtý. Birdenbire Emmett’in haftalar önce kafeteryada benimle alay ediþini hatýrladým. Bahse girerim, ben onu bundan daha iyi korkutabilirdim. Bu yeteneðimi kayýp mý ediyordum? “Gerçekten insanlara bunu yapmamalýsýn.” diye böldü Bella düþüncelerimi, onaylamaz bir tonla. “Hiç adil deðil.” Eleþtirici ifadesine bakakaldým. Neyi kastetmiþti? Çabalarýma raðmen garsonu korkutamamaýþtým. “Neyi?” “Onlarý böyle büyülememelisin – kýz muhtemelen þimdi mutfakta soluk soluða kalmýþtýr.” Hmm. Bella neredeyse haklýydý. Garson þu anda yarý-tutarlý bir þekilde arkadaþýna benim hakkýmdaki yanlýþ deðerlendirmesini anlatýyordu. “Ah, hadi ama,” diye azarladý Bella ben hemen cevap vermeyince. “Ýnsanlar üzerindeki etkini biliyor olmalýsýn.” “Ben insanlarý büyülüyor muyum?” Bu, durumu ifade etmek için ilginç bir yoldu. Bu gece için yeterince doðruydu. Deðiþikliðin sebebinin ne olduðunu merak ediyordum… “Fark etmedin mi?” diye sordu hala eleþtirerek. “Sence herkes iþlerini bu kadar kolay halledebiliyor mu?” Düþünmeden merakýmý seslendirdim. “Seni büyülüyor muyum?” ve sonra kelimeler çýkmýþtý ve onlarý geri çaðýrmak için artýk çok geçti. Ama ben bu sözleri sesli söylemekten derin bir piþmanlýk duymadan önce cevapladý, “Sýk sýk.” Ardýndan yanaklarý açýk pembe bir renk aldý. Onu büyülüyordum. Sessiz kalbim, daha önce hissetmediðim kadar þiddetli bir umutla kabardý. “Merhaba.” dedi biri, garson, kendini tanýtarak. Düþünceleri bizi karþýlayandan daha sesli ve açýktý; ama dinlemedim. Onun yerine Bella’nýn yüzüne baktým. Kanýn teninin altýnda yayýlmasýný, boðazýmý nasýl yaktýðýný deðil, yüzünü nasýl aydýnlattýðýný, teninin güzelliðini nasýl belirginleþtirdiðini fark ederek izledim. Garson benden bir þey bekliyordu. Ah, içecek sipariþimizi sormuþtu. Bella’ya bakmaya devam ettim ve garson da gönülsüzce ona bakmak için döndü. “Ben bir kola alayým?” dedi Bella, sanki onay beklermiþ gibi. “Ýki kola.” dedim. Susuzluk – normal, insan susuzluðu – þokun belirtilerinden biriydi. Sistemine soda ile ekstra þeker aldýðýndan emin olacaktým. Saðlýklý görünüyordu gerçi. Saðlýklýdan daha fazlasý. Mutlu görünüyordu. “Ne?” diye sordu – niye baktýðýmý merak ettiði için sanýrým. Garsonun gittiðinin belli belirsiz farkýndaydým. “Nasýl hissediyorsun?” Soruma þaþýrarak gözlerini kýrpýþtýrdý. “Ýyiyim.” “Baþýn dönmüyor, miden bulanmýyor, soðuk hissetmiyor musun?” Þimdi kafasý daha da karýþmýþtý. “Öyle mi hissetmeliyim?” “Eh, aslýnda þoka girmeni bekliyorum.” Yarým gülümseyerek itirazýný bekledim. Kendisiyle ilgilenilmesini istemezdi. Cevap vermedi bir dakika aldý. Gözleri hafifçe odaðýný kaybetmiþti. Ona gülümsediðimde bazen böyle bakýyordu. O… büyülenmiþ miydi? Buna inanmaya bayýlýrdým. “Böyle bir þey olacaðýný sanmýyorum. Hoþ olmayan þeyleri bastýrmakta her zaman iyi olmuþumdur.” diye cevapladý biraz nefessiz kalarak. Kötü þeylerle çok fazla mý pratiði vardý yani? Hayatý her zaman böyle tehlikeli miydi? “Ayný þekilde.” dedim ona. “Vücuduna biraz þeker ve yemek girdiðinde kendimi daha iyi hissedeceðim.” Garson iki kola ve bir sepet ekmekle döndü. Onlarý önüme koydu ve bu sýrada gözlerimi yakalamaya çalýþarak sipariþimi sordu. Bella’yla ilgilenmesi gerektiðini belirttim ve onu dinlememeye devam ettim. Basit bir zihni vardý. “Iý…” Bella menüye hýzlýca bir bakýþ attý. “Mantar Ravioli alacaðým.” Garson istekle bana döndü. “Ve siz?” “Ben bir þey almayacaðým.” Bella hafifçe suratýný buruþturdu. Hmm. Hiçbir zaman yemek yemediðimi mutlaka fark etmiþ olmalýydý. Her þeyi fark etmiþti ve ben onun etrafýnda dikkatli olmayý her zaman unutuyordum. Tekrar yalnýz kalana kadar bekledim. “Ýç.” diye ýsrar ettim. Karþý çýkmadan uyduðunda þaþýrdým. Bardak tamamen boþalana kadar içti, ben de kaþlarýmý çatarak ikinci kolayý ona doðru ittim. Susuzluk mu, þok mu? Biraz daha içti ve titredi. “Üþüdün mü?” “Hayýr, koladan sadece.” dedi; ama diþleri çatýrdayacakmýþ gibi tekrar titredi. Giydiði güzel bluz tenini yeteri kadar koruyabilmek için çok inceydi; neredeyse birincisi kadar narin bir ikinci deri gibiydi. Çok kýrýlgan, çok faniydi. “Montun yok mu?” “Evet.” Etrafýna þaþýrarak baktý. “Ah – Jessica’nýn arabasýnda unuttum.” Jestin vücut ýsým tarafýndan bozulmamýþ olmasýný dileyerek ceketimi çýkardým. Ona sýcak bir ceket sunabilmek güzel olurdu. Yanaklarý yine kýzararak bana baktý. Þimdi ne düþünüyordu? Masanýn karþýsýndan ona ceketi uzattým. Hemen giydi ve sonra tekrar titredi. Evet, sýcak olmak güzel olurdu. “Teþekkürler.” dedi. Derin bir nefes aldý ve sonra ellerini çýkarmak için ceketin ona çok uzun gelen kollarýný kývýrdý. Baþka bir derin nefes aldý. Akþam olanlar sonunda yerleþiyor muydu? Rengi hala iyiydi; bluzunun koyu mavisine karþý, teni krema gibi ve gül rengiydi. “Bu mavi renk teninle çok güzel gözüküyor.” diye iltifat ettim ona, sadece dürüst davranarak. Etkiyi artýrarak kýzardý. Ýyi gözüküyordu; ama risk almanýn bir manasý yoktu. Ekmek sepetini ona doðru ittim. “Gerçekten.” diye karþý çýktý. “Þoka girmeyeceðim.” “Girmelisin – normal bir insan girmeli. Sarsýlmýþ bile gözükmüyorsun.” Onaylamaz bir ifadeyle niye normal olamadýðýný, sonra da bunu gerçekten isteyip istemediðimi merak ederek, ona baktým. “Seninleyken kendimi güvende hissediyorum.” dedi, gözleri yine güvenle dolu olarak. Hak etmediðim güvenle. Ýçgüdüleri tamamen yanlýþtý. Problem mutlaka bu olmalýydý. Tehlikeyi bir insanýn algýlayabilmesi gerektiði gibi tanýmýyordu. Tepkileri tamamen tersti. Kaçmak yerine duruyor, onu korkutmasý gereken þeye çekiliyordu… Ýkimiz de bunu istemiyorken onu kendimden nasýl koruyacaktým? “Bu planladýðýmdan daha da karýþýk.” diye mýrýldandým. Sözlerimi kafasýnda döndürdüðünü görebiliyordum ve onladan ne anlam çýkardýðýný merak ediyordum. Bir dilim ekmek aldý ve ne yaptýðýnýn farkýndaymýþ gibi gözükmeden yemeye baþladý. Bir süre çiðnedi ve sonra kafasýný düþünceyle yana doðru eðdi. “Gözlerin açýk renkli olduðunda genelde daha iyi bir ruh halinde oluyorsun.” dedi sýradan bir sesle. Gerçeðe bu kadar yaklaþmýþ gözlemi beni sersemletti. “Ne?” “Gözlerin siyahken her zaman daha aksisin. Bunun hakkýnda bir teorim var.” diye ekledi umursamaz bir havayla. Yani kendi açýklamasý vardý. Tabii ki vardý. Gerçeðe ne kadar yaklaþtýðýný düþünürken derin bir korku hissettim. “Baþka teoriler?” “Mm-hm.” Tamam kayýtsýzca, yeni bir ýsýrýk alýp çiðnedi. Sanki bir canavarýn özelliklerini, canavarýn kendisiyle tartýþmýyormuþ gibi. “Umarým bu sefer daha yaratýcýsýndýr…” diye yalan söyledim devam etmeyince. Gerçekten umduðum þey, yanýlmýþ olmasýydý – gerçeðin çok uzaðýnda olmasý. “Yoksa fikirlerini hala çizgi romanlardan mý çalýyorsun?” “Eh, hayýr, bunu bir çizgi romandan almadým.” dedi biraz utanarak. “Ama kendi baþýna da ortaya çýkmadý.” “Ve?” diye sordum diþlerimin arasýndan. Þüphesiz çýðlýk atmak üzere olsaydý bu kadar sakin konuþmazdý. Dudaðýný ýsýrýp tereddüt ederken, garson Bella’nýn yemeðiyle tekrar geldi. Bella’nýn önüne tabaðý koyup bana bir þey isteyip istemediðimi sorduðunda dikkatimi pek vermedim. Reddettim; ama daha fazla kola istedim. Boþ bardaklarý fark etmemiþti. Onlarý aldý ve gitti. “Ne diyordun?” dedim endiþeyle yine yalnýz kaldýðýmýz anda. “Arabada söylerim.” dedi alçak sesle. Ah, bu kötü olacaktý. Baþkalarýnýn etrafýnda tahminlerini söylemek istemiyordu. “Eðer…” diye ekledi aniden. “Þartlarýn mý var?” O kadar gerilmiþtim ki kelimeleri neredeyse homurdanmýþtým. “Birkaç sorum olacak tabii ki.” “Tabii ki.” dedim, sesim sertti. Sorularý muhtemelen düþüncelerinin nereye yönlendiðini anlamama yeterli olacaktý; ama onlara nasýl cevap verecektim? Sorumlu yalanlarla? Yoksa gerçekle onu kaçýracak mýydým? Yoksa karar veremeyip hiçbir þey söyleyemeyecek miydim? Garson sodalarý yenilerken sessizlik içinde oturduk. “Peki, sor.” dedim kýz gittiðinde çenem kilitli bir þekilde. “Niye Port Angeles’tasýn?” Bu çok kolay bir soruydu – onun için. Benim cevabým eðer dürüst olursa çok fazla þey açýða çýkaracakken, onun sorusu hiçbir þey ele vermiyordu. “Sonraki.” dedim. “Ama bu en kolay olanýydý!” “Sonraki.” dedim tekrar. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:22 am | |
| Olumsuz cevabýmdan rahatsýz olmuþtu. Gözlerini benden ayýrýp yemeðine baktý. Yavaþça, düþünceli halde bir ýsýrýk aldý ve ihtiyatla çiðnedi. Biraz kola içti ve sonunda bana baktý. Gözleri þüpheyle kýsýlmýþtý. “Tamam o zaman,” dedi. “Diyelim ki, varsayým olarak tabii, biri… insanlarýn ne düþündüðünü bilebiliyor, bilirsin, zihin okuyabiliyor – birkaç istisna dýþýnda.” Daha kötü olabilirdi. Bu arabadaki yarým gülümsemeyi açýklýyordu. Hýzlýydý – bunu daha önce kimse tahmin edememiþti. Carlisle dýþýnda ve o zaman, baþta, çok açýktý. Ben düþüncelerine sanki bana söylemiþ gibi cevap verdiðimde, benden önce anlamýþtý… Bu soru çok kötü deðildi. Benimle ilgili bir sorun olduðunu bildiði gayet netken, olabileceði kadar ciddi deðildi. Sonuçta zihin-okuma yeteneði vampir özellikleri içinde deðildi. “Sadece bir.” diye düzelttim. “Varsayým olarak.” Bir gülümsemeyle savaþtý – kararsýz dürüstlüðüm onu memnun etmiþti. “Peki, bir istisnayla o zaman. Bu nasýl çalýþýyor? Limitler neler? Nasýl… o kiþi… baþka birini tam zamanýnda bulabiliyor? Onun baþýnýn belada olduðunu nasýl bilebiliyor?” “Varsayarsak?” “Tabii.” Dudaklarý kývrýldý, berrak kahverengi gözleri istekliydi. “Evet,” tereddüt ettim. “Eðer… o kiþi…” “Ona ‘Joe’ diyelim.” diye önerdi. Ýsteðine gülümsemek zorunda kaldým. Hakikaten gerçeðin iyi bir þey olacaðýný mý düþünüyordu? Eðer sýrlarým hoþ olsa, ondan saklamamamýn sebebi ne olabilirdi ki? “Joe o zaman.” diye katýldým. “Eðer Joe dikkat ediyor olsaydý, zamanlamanýn bu kadar tam olmasýna gerek kalmazdý.” Kafamý salladým ve bugün geç kalmaya ne kadar yakýn olduðumu düþününce bir titremeyi bastýrdým. “Sadece sen bu kadar küçük bir kasabada baþýný belaya sokabilirsin. Son on yýllýk suç oranlarýný mahvedebilirdin.” Dudaklarý kenarlarýndan aþaðýya doðru indi. “Bir varsayým hakkýnda konuþuyorduk.” Kýzgýnlýðýna güldüm. Dudaklarý, teni… Çok yumuþak görünüyordu. Onlara dokunmak istiyordum. Parmaðýmýn ucuyla kaþlarýnýn arasýndaki buruþukluðu yok etmek istiyordum. Ýmkansýz. Benim tenim ona tiksindirici gelirdi. “Evet, öyleydi.” dedim kendi moralimi daha fazla bozmadan konuþmaya dönerek. “Sana ‘Jane’ diyelim mi?” Masanýn karþýsýndan bana doðru eðildi, bütün öfke ve alay büyük gözlerinden gitmiþti. “Nasýl bildin?” diye sordu alçak ve kuvvetli bir sesle. Ona gerçeði söylemeli miydim? Ve eðer öyle yaparsam ne kadarýný? Ona söylemek istiyordum. Yüzünde hala olan o güveni hak etmek istiyordum. “Bana güvenebileceðini biliyorsun.” diye fýsýldadý ve ellerime dokunacakmýþ gibi kendi elini ileri doðru uzattý. Buz gibi, taþ ellerime vereceði tepkinin düþüncesinden nefret ederek onlarý geri çektim ve o da elini indirdi. Ona sýrlarýmý korumasý konusunda güvenebileceðimi biliyordum; tamamen güvene layýktý; ama onlardan korkmamasý konusunda güvenemezdim. Korkmasý gerekirdi. Gerçek korkunçtu. “Artýk baþka bir seçeneðim olduðunu sanmýyorum.” diye mýrýldandým. Bir kere ‘son derece dikkatsiz’ diyerek onunla alay ettiðimi hatýrladým. Gücendirmiþtim, eðer yüz ifadelerini doðru deðerlendiriyorsam. “Yanýlmýþým – düþündüðümden çok daha dikkatlisin.” Ve muhtemelen farkýnda olmamasýna raðmen, bunu çoktan biliyordum. Hiçbir þey kaçýrmýyordu. “Her zaman haklý olduðunu sanýyordum.” dedi benimle alay ederken gülerek. “Önceden öyleydim.” Eskiden ne yaptýðýmý biliyordum, eskiden gidiþatýmdan her zaman emin olurdum; ama þimdi her þey kaos ve kargaþa içindeydi. Yine de bunu deðiþmezdim. Mantýklý olan o hayatý istemiyordum. Eðer kaos Bella’yla birlikte olabileceðim anlamýna geliyorsa deðil. “Seninle ilgili baþka bir þeyde de yanýlmýþým,” diye devam ettim. “Kaza mýknatýsý deðilsin – bu yeterince geniþ bir sýnýflandýrma deðil. Bela mýknatýsýsýn. Eðer on millik alan içinde tehlikeli bir þey varsa, her zaman seni buluyor.” Niye o? Bunlarýn herhangi birini hak etmek için ne yapmýþtý? Bella’nýn yüzü yine ciddileþti. “Ve sen de kendini bu kategoriye mi koyuyorsun?” Dürüstlük bu sorusunda diðerlerinden daha önemliydi. “Kesinlikle.” Gözleri hafifçe kýsýldý – þimdi þüpheyle deðil; ama garip bir þekilde endiþeyle. Ellerini masanýn karþýsýna doðru yavaþça ve ihtiyatla tekrar uzattý. Ellerimi ondan bir santim geriye çektim; ama bana dokunmaya kararlý halde bunu görmezden geldi. Nefesimi tuttum – bu sefer kokusu yüzünden deðil; ama ani, kahredici gerilimle. Korku. Tenim onu iðrendirirdi. Kaçardý. Parmak uçlarýyla elimin arkasýna hafifçe dokundu. Ýstekli, nazik dokunuþunun sýcaklýðý, daha önce hissettiðim hiçbir þeye benzemiyordu. Neredeyse katýksýz zevkti. Olabilirdi, korkuyor olmasaydým. O tenimin soðukluðunu ve sertliðini hissederken hala nefes alamayarak yüzünü izledim. Yarým bir gülümseme dudaklarýnýn kenarlarýný yukarý doðru kývýrdý. “Teþekkür ederim.” dedi istekli gözleriyle benim gözlerim buluþtuðunda. “Þimdi iki etti.” Yumuþak parmaklarý orada olmayý hoþ bulmuþlar gibi elimin üzerinde kaldý. Ona verebileceðim en sýradan þekilde cevap verdim. “Üçüncüyü denemeyelim olur mu?” Yüzünü buruþturdu; ama baþýný salladý. Elimi onun elinin altýndan çektim. Dokunuþu ne kadar muhteþem hissettirse de, toleransýnýn sihrinin geçip, tiksinmeye dönüþmesini beklemeyecektim. Ellerimi masanýn altýna sakladým. Gözlerini okudum; zihni sessiz olsa da, orada hem güven hem de merak görebiliyordum. O anda sorularýný cevaplamak istediðimi anladým. Ona borçlu olduðumdan deðil. Bana güvenmesini istediðimden deðil. Beni tanýmasýný istiyordum. “Seni Port Angeles’a kadar takip ettim.” dedim ona, kelimeler düzeltemeyeceðim kadar hýzlý dökülüyordu. Gerçeðin tehlikesini, aldýðým riski biliyordum. Her an, doðal olmayan sakinliði histeriye dönüþebilirdi. Aksine, bunu bilmek sadece daha hýzlý konuþmama neden oluyordu. “Daha önce hiç belirli bir insaný hayatta tutmaya çalýþmamýþtým ve bu düþündüðümden de zormuþ; ama bu muhtemelen sadece sen olduðun için. Normal insanlar günlerini kazasýz belasýz geçiriyorlar.” Onu izleyerek bekledim. Gülümsedi. Dudaklarý köþelerinden yukarý kývrýldý ve çikolata renkli gözleri samimileþti. Biraz önce onu gizlice takip ettiðimi itiraf etmiþtim ve o gülümsüyordu. “Belki de benim kaderim o minibüs olayýna kadardý, kaderle oynadýðýný düþünmüyor musun?” diye sordu. “O ilk deðildi.” dedim masanýn koyu kestane rengi örtüsüne, omuzlarým utançtan çökmüþ bir halde bakarak. Bariyerlerim inmiþti, gerçek hala düþünmeden dökülüyordu. “Senin kaderin benimle tanýþana kadardý.” Bu gerçekti ve beni öfkelendiriyordu. Ben hayatýna bir giyotin býçaðý gibi yerleþtirilmiþtim. Sanki zalim, adil olmayan bir kaderle ölüme iþaretlenmiþti ve bu ayný kader onu öldürmeye çalýþmaya devam ediyordu. Kaderi bir kiþi olarak hayal ettim – korkunç, kýskanç bir cadaloz, kinci acýmasýz bir kadýn. Bundan sorumlu bir þey, biri istedim – o sayede savaþabileceðim somut bir þey olurdu. Yok edecek bir þey, herhangi bir þey, böylece Bella güvende olabilirdi. Çok sessizdi; soluðu hýzlanmýþtý. Beklediðim korkuyu sonunda göreceðimi bilerek ona baktým. Daha demin onu öldürmeye ne kadar yakýn olduðumu itiraf etmemiþ miydim? Minibüsün ona çarpmaya santimler kala olduðundan daha yakýn. Ve yine de yüzü hala sakindi, gözleri hala sadece endiþeyle kýsýktý. “Hatýrlýyor musun?” Bunu hatýrlýyor olmalýydý. “Evet.” dedi, sesi tonu düz ve ciddiydi. Derin gözleri farkýndalýkla doluydu. Biliyordu. Onu öldürmek istemiþ olduðumu biliyordu. Çýðlýklar neredeydi? “Ve hala burada oturuyorsun.” dedim. “Evet, buradayým… senin sayende.” Kurnazca olmayan bir þekilde konuyu deðiþtirirken yüz ifadesi deðiþti ve meraklandý. “Çünkü sen bir þekilde bugün beni nasýl bulacaðýný biliyordun…?” Ümitsizce düþüncelerini koruyan duvarlarý tekrar ittim. Bu bana hiç mantýklý gelmiyordu. Ortada gerçek varken nasýl kalanýyla ilgilenebilirdi? Sadece merakla bekledi. Yüzü bembeyazdý, bu onun için doðaldý; ama yine de beni endiþelendiriyordu. Yemeði önünde neredeyse dokunulmamýþ halde duruyordu. “Sen ye, ben konuþacaðým.” Saniyenin yarýsý kadar düþündü ve sonra sakinliðine ters düþen bir hýzla bir ýsýrýk aldý. Cevabým için gözlerinden görmeme izin verdiðinden daha heyecanlýydý. “Bu olmasý gerekenden daha zor – seni takip etmek.” dedim ona. “Genelde bir kere zihnini duyduðumda birini kolaylýkla bulabilirim.” Bunu söylerken yüzünü dikkatlice izledim. Doðru tahmin etmek bir þeydi, onaylanmasý baþka bir þey. Hareketsizdi, gözleri büyümüþtü. Paniðini beklerken diþlerimin birbirine kenetlendiðini hissettim. Ama bir kere gözlerini kýrpýþtýrdý, sesli bir þekilde yuttu ve çabucak aðzýna baþka bir lokma attý. Devam etmemi istedi. “Jessica’yý takip ediyordum.” diye devam ettim. “Pek dikkatli deðil – dediðim gibi, sadece sen Port Angeles’ta baþýna bela alabilirsin.” Bunu eklemeden duramadým. Diðer insanlarýn hayatlarýnýn ölüm kýyýsýndann dönme deneyimleriyle bu kadar dolu olmadýðýný fark etmiþ miydi, yoksa normal olduðunu mu düþünüyordu? O, þimdiye kadar tanýþtýðým, normallikten en uzak kiþiydi. “Ve baþta onlardan ayrýldýðýný fark etmedim. Sonra, artýk onunla olmadýðýný anladýðýmda, kafasýnda gördüðüm kitapçýya gittim. Ýçeri girmediðini söyleyebilirdim ve güneye gittiðini… ve kýsa zaman içinde geri döneceðini biliyordum. O yüzden sadece seni bekliyor, biri seni fark etmiþse, nerede olduðunu öðrenmek için rastgele sokaktaki insanlarýn düþüncelerini tarýyordum. Endiþelenmek için hiçbir sebebim yoktu… ama garip bir þekilde gergindim…” O panik duygusunu hatýrladýðýmda soluðum hýzlandý. Kokusu boðazýmý yaktý ve ben memnun kaldým. Bu, onun canlý olduðu anlamýna gelen bir acýydý. Ben yandýðým sürece, o güvendeydi. Arabayla daireler halinde dolaþmaya baþladým, hala… dinleyerek.” Kelimenin ona mantýklý gelmesini umdum. Bu mutlaka kafa karýþtýrýcý olmalýydý. “Güneþ batýyordu, çýkýp seni yaya olarak takip etmeye baþlamak üzereydim. Ve sonra–” Hatýra beni ele geçirdiðinde – sanki o an tekrar yaþanýyor gibi kusursuz derecede net ve gerçekçi – vücudumda ayný öldürücü öfkeyi hissettim. Onun ölmesini istiyordum. Onun ölmesine ihtiyacým vardý. Kendimi masada tutmaya çalýþýrken çenem kilitlendi. Bella’nýn hala bana ihtiyacý vardý. Önemli olan oydu. “Sonra, ne?” diye fýsýldadý, koyu gözleri büyüktü. “Ne düþündüklerini duydum.” dedim diþlerimin arasýndan, kelimelerin aðzýmdan homurdanma olarak çýkmasýný engelleyemeyerek. “Aklýnda senin yüzünü gördüm.” | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:22 am | |
| Öldürme arzusuna zorlukla karþý koyabildim. Onu nerede bulacaðýmý hala biliyordum. Karanlýk düþünceleri gökyüzündeydi, beni kendilerine çekiyorlardý… Ýfademin bir canavara, avcýya, katile ait olduðunu bilerek yüzümü kapadým. Kendimi kontrol edebilmek için kapalý gözlerimin arkasýna onun resmini yerleþtirdim, sadece onun yüzüne odaklandým. Kemiklerinin narin yapýsýna, beyaz teninin inceliðine – sanki camýn üzerine ipek gerilmiþ gibi, inanýlmaz derecede yumuþak ve kýrýlmasý kolay. Bu dünya için çok savunmasýzdý. Bir koruyucuya ihtiyacý vardý. Ve, kaderin çarpýk, kötü yönetimiyle, ben uygun olan en yakýn þeydim. Sert tepkimi anlayabilmesi için ona açýklama yapmaya çalýþtým. “Bu çok… zordu – ne kadar zor olduðunu hayal edemezsin – seni oradan alýp, onlarý… canlý býrakmak.” diye fýsýldadým. “Jessica ve Angela’yla gitmene izin verebilirdim; ama beni yalnýz býrakýrsan onlarý aramaya gitmekten korktum.” Bu gece ikinci kez, bir cinayet iþlemeye niyetlendiðimi itiraf etmiþtim. En azýndan bu seferki savunulabilirdi. Ben kendimi kontrol etmeye çabalarken, o sessizdi. Kalp atýþlarýný dinledim. Ritim düzensizdi; ama zaman geçtikçe, düzenli olana kadar yavaþladý. Soluk alýp veriþi de alçak ve düzenliydi. Kýyýya çok yakýndým. Onu eve götürmem gerekiyordu… önce… O zaman o adamý öldürür müydüm? Bella bana yine güvenirken bir katile dönüþür müydüm? Kendimi durdurabilmenin bir yolu var mýydý? Yalnýz kaldýðýmýzda son teorisini söyleyeceðine söz vermiþti. Duymak istiyor muydum? Bunun için heyecanlýydým; ama merakýmýn sonucu, bilmemekten daha kötü olur muydu? Her þekilde, bir gece için yeterince gerçek öðrenmiþ olmalýydý. Ona tekrar baktým, yüzü öncekinden daha beyazdý; ama toparlanmýþtý. “Eve gitmeye hazýr mýsýn?” diye sordum. “Buradan gitmeye hazýrým.” dedi sanki basit bir ‘evet’ söylemek istediði þeyi tamamen karþýlamýyormuþ gibi, kelimeleri dikkatle seçerek. Sinir bozucu. Garson geri döndü. Bella’nýn son cümlesini duymuþtu, bana ne önerebileceðini merak ediyordu. Aklýndaki bazý önerilere gözlerimi devirmek istedim. “Nasýlýz?” diye sordu bana. “Hesabý alabiliriz, teþekkürler.” dedim, gözlerim Bella’da. Garsonun soluðu týkandý, bir anlýðýna – Bella’nýn deyiþiyle – sesimden büyülenmiþti. Bu önemsiz insanýn kafasýnda sesimin nasýl duyulduðunu iþittiðimde, neden bu gece bu kadar beðeni topladýðýmý anladým. Bu Bella yüzündendi. Onun için güvenli, daha az korkutucu ve insan olmaya çok fazla çalýþarak, gerçekten þiddetimi kaybetmiþtim. Kiþisel dehþetim böyle dikkatli bir þekilde kontrol altýndayken, diðer insanlar sadece güzellik görüyorlardý. Kendini toparlamasýný bekleyerek garsona baktým. Sebebini anladýðým için þimdi bir nevi komikti. “Tabii.” diye kekeledi. “Ýþte.” Fiþin altýna sýkýþtýrdýðý kardý düþünerek hesabý uzattý. Üzerinde ismi ve telefon numarasý olan kardý. Evet, bu oldukça komikti. Para hazýrdý. Ona hesabý çabucak geri verdim, o sayede asla gelmeyecek bir telefonu bekleyerek vaktini harcamazdý. “Üstü kalsýn.” dedim, bahþiþin büyüklüðünün hayal kýrýklýðýný azaltacaðýný umarak. Ayaða kalktým ve Bella hýzlýca takip etti. Ona elimi vermeyi istiyordum; ama bunun bir gece için þansýmý biraz fazla zorlamak olabileceðini düþündüm. Gözlerim onun yüzünden ayrýlmadan garsona teþekkür ettim. Bella da eðlenceli bir þey bulmuþ gibi görünüyordu. Dýþarý yürüdük; yanýnda cesaret edebileceðim en yakýn þekilde yürüdüm. Vücudundan yayýlan sýcaklýðý, kendi vücudumun sol kýsmýnda fiziksel bir dokunuþ gibi hissetmeme yetecek kadar yakýn. Kapýyý onun için tutarken, sessizce iç çekti ve onu neyin üzdüðünü merak ettim. Gözlerine baktým, tam soracakken, utanmýþ görünerek yere baktý. Bu beni sormaya isteksizleþtirse bile, daha da meraklandýrdý. Araba kapýsýný ona açýp, içeri girerken aramýzdaki sessizlik devam etti. Isýtýcýyý çalýþtýrdým – sýcak hava aniden soðumuþtu; soðuk araba onun için mutlaka rahatsýz edici olmalýydý. Dudaklarýnda küçük bir gülümsemeyle ceketime sokuldu. Kaldýrým ýþýklarý solana kadar konuþmayý erteleyerek bekledim. Bu onunla daha yalnýzmýþým gibi hissettirdi. Doðru olan neydi? Þimdi sadece ona odaklandýðým için, araba çok küçük gözüküyordu. Kokusu ýsýtýcýnýn þartlarýyla büyüyüp güçlenerek girdap gibi döndü. Arabada ayrý bir varlýk gibi, kendi gücüne ulaþtý. Tanýnma talep eden bir varlýk. Bunu baþardý; yandým. Yanmak kabul edilebilirdi gerçi. Bana garip bir þekilde yerinde gözüküyordu. Bu gece çok þey ele vermiþtim – beklediðimden de çok ve o hala buradaydý, hala kendi isteðiyle yanýmdaydý. Buna karþýlýk bir þey borçluydum. Bir fedakarlýk. Bir yanma adaðý. Eðer sadece burada tutabilirsem; sadece yanma ve baþka hiçbir þey; ama zehir aðzýmý doldurmuþ, kaslarým umutla gerilmiþti, avlanýyormuþum gibi… Böyle þeyleri zihnimden uzak tutmak zorundaydým ve dikkatimi neyin daðýtacaðýný biliyordum. “Þimdi,” dedim, cevabýndan duyduðum korku yanmanýn keskinliðini alýrken. “Sýra sende.” | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:31 am | |
| 10. Teori “Sadece bir tane daha sorabilir miyim?” dedi isteðime cevap vermek yerine. En kötüsü için endiþeliydim; ama yine de bu aný uzatmak ne kadar cezbediciydi. Bella’nýn, isteðiyle, sadece birkaç saniye daha yanýmda olmasý. Ýkilem üzerine iç çektim ve sonra “Bir tane.” dedim. “Peki…,” hangi soruyu soracaðýna karar verir gibi bir an tereddüt etti. “Kitapçýya girmeyip güneye doðru gittiðimi bildiðini söyledin. Bunu nasýl bildiðini merak ediyorum.”
Camdan dýþarý baktým. Ýþte yine onun tarafýndan hiçbir þey ele vermeyip, benden çok fazla verecek bir soru. “Kaçamak cevaplarý geçtik sanýyordum.” dedi, ses tonu eleþtiri ve hayal kýrýklýðý doluydu. Ne kadar ironik. Denemeye bile çalýþmadan kendisi acýmasýzca kaçamaklýydý. Eh, açýk olmamý istiyordu ve bu konuþma zaten iyi bir yere gitmiyordu. “Tamam o zaman.” dedim. “Kokunu takip ettim.”
Yüzünü izlemek istedim; ama göreceðim þeyden korkuyordum. Onun yerine soluðunun hýzlanýp, sonra düzenli hale geliþini dinledim. Bir süre sonra tekrar konuþtu ve sesi beklediðimden daha sakindi. “Ve ilk sorularýmdan birini cevaplamadýn…” dedi. Kaþlarýmý çatarak ona baktým. O da vakit kazanmaya çalýþýyordu. “Hangisi?” “Nasýl çalýþýyor – zihin okuma yeteneði?” diye sordu. Ýstediðin kiþinin aklýný istediðin yerde okuyabiliyor musun? Bunu nasýl yapýyorsun? Ailenin geri kalaný…?” Tekrar kýzararak, sorusunu yarýda kesti. “Bu birden fazla.” dedim. Cevap bekleyerek bana baktý.
Ve ona söylememem için ne sebep vardý ki? Çoðunu zaten tahmin etmiþti ve bu, belli belirsiz gözüken konudan daha kolaydý. “Hayýr, sadece ben varým ve istediðim kiþiyi istediðim yerde duyamýyorum. Yakýn olmam gerekli. Tanýdýðým kiþilerin… seslerini daha uzaktan duyabiliyorum; ama yine de birkaç milden daha fazla deðil.” Anlayacaðý þekilde anlatmaya çalýþtým. Baðlantý kurabileceði bir benzetme. “Kalabalýk bir odanýn içinde herkesin ayný anda konuþmasý gibi bir þey. Sadece bir uðultu – arka planda výzýldayan sesler. Birine odaklandýktan sonra, düþüncelerini net olarak duyabiliyorum. Genelde hepsini arkaya atabiliyorum – çok dikkat daðýtýcý olabiliyorlar. Ve sonra, normal gözükmek daha kolay oluyor,” –Yüzümü buruþturdum – “kazara birinin sözleri yerine düþüncelerine cevap vermediðim zaman.” “Sence beni duyamamanýn sebebi ne?” diye sordu. Ona baþka bir gerçek ve baþka bir örnek verdim.
“Bilmiyorum.” diye itiraf ettim. “Yapabildiðim tek tahmin belki beyninin diðerleriyle ayný þekilde çalýþmýyor olabileceði. Senin düþüncelerin AM dalgasýndayken, ben sadece FM dalgasýný algýlayabiliyormuþum gibi.” Bu benzetmeden hoþlanmayacaðýný anladým. Tepkisini hayal etmek beni gülümsetti. “Beynim doðru çalýþmýyor öyle mi?” diye sordu sesi üzüntüyle yükselerek. “Yani ben bir ucubeyim?” Ah, yine ironi. “Ben kafamýn içinde sesler duyuyorum ve sen ucube olduðundan endiþeleniyorsun.” Güldüm. Bütün küçük þeyleri anlýyordu; ama yine de büyük þeylerde geriydi. Her zaman yanlýþ içgüdüler… Bella dudaðýný ýsýrýyordu ve kaþlarýnýn arasýndaki kývrým derinleþmiþti. “Merak etme,” diye güvence verdim. “Bu sadece bir teori…” Ve ortada tartýþýlacak daha önemli bir teori vardý. Atlatmak için sabýrsýzdým. “Ki bu da bizi tekrar sana yönlendiriyor,” dedim. Ýç çekti, hala dudaðýný ýsýrarak – kendini inciteceðinden endiþelendim – yüzü sýkýntýlý, gözlerime baktý. “Kaçamak cevaplarý geçmemiþ miydik?” diye sordum sessizce. Bir ikilemle boðuþarak aþaðý baktý. Birdenbire dikeldi ve gözleri kocaman açýldý. Ýlk defa yüzünde korku belirdi. “Aman Tanrým!” diye soludu. Panikledim. Ne görmüþtü? Onu nasýl korkutmuþtum? Sonra baðýrdý. “Yavaþla!” “Sorun ne?” Dehþetin nereden geldiðini anlayamamýþtým. “Saatte 100 mille gidiyorsun!” Pencereden dýþarý baktý ve arkamýzdan yarýþan karanlýk aðaçlardan ürktü. Bu küçük þey, sadece biraz hýz, onun korkuyla baðýrmasýna mý neden olmuþtu? Gözlerimi devirdim. “Sakin ol Bella.” “Bizi öldürmeye mi çalýþýyorsun?” diye sordu, sesi yüksek ve gergindi. “Bir yere çarpmayacaðýz.” diye söz verdim. Keskin bir nefes aldý ve sonra biraz daha normal bir tonla konuþtu. “Niye bu kadar acele ediyorsun?” “Ben her zaman böyle sürerim.” Yüzüne baktým ve þoka girmiþ ifadesiyle eðlendim. “Gözlerini yolda tut!” diye baðýrdý. “Daha önce hiç kaza yapmadým Bella. Ceza bile almadým.” Sýrýttým ve alnýma dokundum. Bu olayý daha da komik yapýyordu – ona bu kadar garip ve gizli bir þeyle ilgili þaka yapabilmenin gülünçlüðü. “Ýçinde radar bulucu var.” “Çok komik,” dedi alayla, sesi korkulu olmaktan çok öfkeliydi. “Charlie bir polis, hatýrladýn mý? Ben trafik kurallarýna uymam öðretilerek büyütüldüm. Ayrýca, eðer bir aðaca çarpýp bizi Volvo pestiline çevirirsen, "büyük ihtimalle kalkýp yürüyebilirsin.” “Muhtemelen.” dedim ve neþesizce güldüm. Evet, bir araba kazasýnda baþýmýzdan farklý þeyler geçerdi. Araba sürme becerilerime raðmen, korkmakta haklýydý… “Ama sen yapamazsýn.” Ýç çekerek yavaþladým. “Mutlu musun?” Hýz göstergesine baktý. “Neredeyse.” Bu hala ona göre hýzlý mýydý? “Yavaþ sürmekten nefret ediyorum.” diye mýrýldandým; ama yine de iðnenin bir çentik daha inmesine izin verdim. “Bu mu yavaþ?” “Araba sürüþüme bu kadar yorum yeter.” dedim sabýrsýzca. Bana sorumu kaç kere tekrarlattýracaktý? Üç kere? Dört? Teorileri o kadar korkunç muydu? Bilmek zorundaydým – hemen. “Hala son teorini bekliyorum.” Tekrar dudaðýný ýsýrdý ve ifadesi üzüntülü, neredeyse acýlý bir þekle büründü. Sabýrsýzlýðýma hakim oldum ve sesimi yumuþattým. Strese girmesini istemiyordum. “Gülmeyeceðim.” diye söz verdim, bunun onu konuþmaya isteksiz yapan tek utanç olmasýný umarak. “Daha çok bana kýzmandan korkuyorum.” diye fýsýldadý. Sesimi normal kalmasý için zorladým. “O kadar kötü mü?” “Evet, oldukça.” Gözlerime bakmayý reddederek aþaðý baktý. Saniyeler geçti. “Devam et.” diye cesaretlendirdim. Sesi alçaktý. “Nasýl baþlayacaðýmý bilmiyorum.” “Niye baþýndan baþlamýyorsun?” Yemekten önceki sözlerini hatýrladým. “Kendi baþýna varmadýðýný söylemiþtin.” “Hayýr.” diye katýldý ve yine sessizlik oldu. Ona ilham vermiþ olabilecek þeyleri düþündüm. “Nereden baþladý – bir kitap? Bir film?” Evde yokken koleksiyonlarýna bakmalýydým. Bram Stoker ya da Anne Rice’ýn orada olup olmadýðý hakkýnda hiçbir fikrim yoktu. “Hayýr.” dedi tekrar. “Cumartesi günü, kumsalda.” Bunu beklemiyordum. Hakkýmýzdaki yerel dedikodular hiçbir zaman çok garip ya da çok açýk olmamýþtý. Kaçýrdýðým yeni bir söylenti mi vardý? Bella ellerinden bana baktý ve yüzümdeki þaþkýnlýðý gördü. “Eski bir aile dostuna rastladým – Jacob Black.” diye devam etti. “Babasý ve Charlie benim bebekliðimden beri arkadaþ.” Jacob Black – isim tanýdýk deðildi ama yine de bana bir þeyi hatýrlatýyordu… bir zamaný, çok önce… Ön camdan dýþarý bakarak bir baðlantý bulabilmek için anýlarý gözden geçirdim. “Babasý Quileute büyüklerinden biri.” dedi. Jacob Black. Ephraim Black. Bir torun, þüphesiz.
Bu olabileceðin en kötüsüydü. Gerçeði biliyordu. Araba yolun kývrýmlarýnýn çevresinden uçarken vücudum acýyla katýlaþmýþtý – arabayý sürmek için gerekli olan otomatik eylemler dýþýnda hareketsizdim. Gerçeði biliyordu. Ama… eðer gerçeði cumartesi öðrendiyse… o zaman bütün akþam boyunca biliyordu… ve yine de… “Yürüyüþe çýktýk.” dedi. “Bana eski efsanelerden bahsediyordu – korkutmaya çalýþýyordu sanýrým. Bir tane anlattý…”
Durakladý; ama artýk rahatsýzlýða gerek yoktu; ne söyleyeceðini biliyordum. Kalan tek gizem onun þimdi niye benimle olduðuydu. “Devam et.” dedim. “Vampirlerle ilgili,” dedi, sesi bir fýsýltýdan daha alçaktý. Bir þekilde, kelimeyi sesli söylediðini duymak, bildiðini bilmekten de daha kötüydü. Kulaða geliþ biçiminden irkildim; ama sonra kendimi tekrar kontrol altýna aldým. “Ve sen de hemen beni mi düþündün?” diye sordum. “Hayýr. O… ailenden bahsetti.” Ephraim’in kendi soyundan birinin antlaþmayý bozmasý ne kadar ironikti. Torun, belki de torunun çocuðu. Kaç yýl olmuþtu? Yetmiþ? Efsanelere inanan yaþlý adamlarýn tehlike olmadýðýný anlamalýydým. Tabii ki, genç nesil – uyarýlmýþ; ama bu inançlarý gülünç bulan nesil – tabii ki, açýða çýkma tehlikesi orada yatýyordu. Sanýrým bu, benim kýyýdaki küçük, savunmasýz kabileye saldýrmakta serbest olduðum anlamýna geliyordu. Ephraim ve koruyuculardan oluþan sürüsü uzun süre önce ölmüþtü… “Sadece gülünç bir batýl inanç olduðunu düþünüyor.” dedi Bella aniden, sesi yeni bir endiþeyle dolu olarak. “Bunlarýn hiçbirine inanmamý beklemedi.” Gözümün kenarýndan, ellerini zorlukla büktüðünü gördüm. “Benim hatamdý,” dedi kýsa bir duraklamadan sonra ve utanmýþçasýna baþýný eðdi. “Onu söylemeye ben zorladým.” “Niye?” Sesimi normal tutmak artýk o kadar zor deðildi. En kötü þey zaten olmuþtu.Açýða çýkan þeyin detaylarýný konuþtukça, sonuçlarýna gelmemize gerekkalmayacaktý.
“Lauren seninle ilgili bir þey söyledi – beni kýzdýrmaya çalýþýyordu.” Anýyý hatýrlayýnca yüzünü buruþturdu. Bella’nýn birinin benim hakkýnda konuþmasý üzerine niye kýzacaðýný merak ettim, hafifçe dikkatim daðýldý… “Çocuklardan bir tanesi de senin ailenin bu bölgeye gelmediðini söyledi; ama söylediklerinin altýnda baþka bir þey kastetmiþ gibi geldi. O yüzden Jacob’ý yalnýz yakaladým ve onukandýrarak aðzýndan laf aldým.” Bunu itiraf ettiðinde baþýný daha da aþaðý eðdi ve yüz ifadesi… suçlu göründü.
Ondan uzaða baktým ve güldüm. O suçlu mu hissediyordu? Herhangi bir çeþit suçlama hak eden ne yapmýþ olabilirdi ki? “Nasýl?” “Flört etmeye çalýþtým – tahmin ettiðimden daha çok iþe yaradý.” diye açýkladý ve sesi bu baþarýnýn anýsýný düþününce kuþkucu çýktý. Sadece hayal edebilirdim – tamamen farkýnda olmadan, erkek her þeye olan cazibesi düþünülürse – eðer çekici olmaya çalýþýrsa ne kadar karþý konulamaz olacaðýný. Birdenbire o kuþkusuz çocuða karþý acýmayla doldum. “Bunu görmek isterdim,” dedim ve tekrar kara mizahla güldüm. Çocuðun tepkisini görmeyi dilerdim, harap oluþuna kendim þahit olmayý. “Ve sen beni insanlarý büyülemekle suçluyorsun – zavallý Jacob Black.” Açýða çýkmamýn sebebi olan oðlana beklediðim kadar sinirli deðildim. Bilmiyordu. Ve birinden bu kýzýn istediði þeyi reddetmesini nasýl bekleyebilirdim? Hayýr, sadece onun çocuðun zihnine verdiði hasara acýrdým. Yüzünün kýzarmasýnýn aramýzdaki havayý ýsýttýðýný hissettim. Ona bir bakýþ attým, camdan dýþarý bakýyordu. Tekrar konuþmadý. “Ondan sonra ne yaptýn?” diye sordum. Korku hikayesine geri dönme vaktiydi. “Ýnternette biraz araþtýrma yaptým.” Her zaman pratik. “Ve bu seni ikna etti mi?” “Hayýr.” dedi. “Hiçbir þey uymadý. Çoðu saçmaydý. Ve sonra–” Tekrar sözünü yarýda býraktý ve diþlerinin birbirine kenetlendiðini duydum. “Ne?” diye sordum. Ne bulmuþtu? Kabusla ilgili ne ona mantýklý gelmiþti? Kýsa bir duraklamadan sonra fýsýldadý, “Önemli olmadýðýna karar verdim.” Þok yarým saniyeliðine bütün düþüncelerimi dondurdu ve sonra hepsini yerine oturttu. Arkadaþlarýyla kaçmak yerine niye onlarý uzaklaþtýrdýðýný. Niye kaçýp, polis diye baðýrmak yerine benim arabama bindiðini. Tepkileri her zaman yanlýþtý – her zaman tamamen yanlýþtý. Tehlikeyi kendi çekiyordu. O davet ediyordu. “Önemli deðil mi?” dedim diþlerimin arasýndan, öfkeyle dolu olarak. Korunmamaya bu kadar… bu kadar... bu kadar kararlý olan birini nasýl koruyacaktým? “Hayýr.” dedi alçak bir sesle. “Ne olduðun benim için önemli deðil.” Ýnanýlmazdý. “Bir canavar olmama aldýrmýyor musun? Ýnsan olmamama?” “Hayýr.” Niye bu kadar kararlý olduðunu merak etmeye baþladým. Sanýrým ona en iyi bakýmý ayarlayabilirdim… Carlisle’ýn en becerikli doktorlarla, en yetenekli terapistlerle baðlantýlarý olmalýydý. Belki onunla ilgili ne sorun varsa, bir vampirin yanýnda kalbinin düzenli ve sakince atmasýna neden olan her neyse, onu düzeltmek için bir þeyler yapýlabilirdi. Bakýmý izlerdim, doðal olarak, ve izinli oldukça onu ziyaret ederdim…
“Öfkelisin.” diye iç çekti. “Hiçbir þey söylememeliydim.” Sanki bu rahatsýz edici eðilimlerini saklamak herhangi birimize yardým edermiþ gibi. “Hayýr. Ne düþündüðünü bilmeyi tercih ederim – düþündüðün þey delice olsa bile.” “Yine haksýz mýyým o zaman?” diye sordu biraz savaþçý bir tavýrla. “Kastettiðim o deðildi!” Diþlerim tekrar birbirine kilitlendi. “’Önemli deðil!’” diye tekrarladým. Soluðu kesildi. “Haklý mýyým?” “Fark eder mi?” Derin bir nefes aldý. Cevabýný öfkeyle bekledim. “Pek deðil.” dedi, sesi tekrar toparlanmýþtý. “Ama merak ediyorum.” Pek deðil. Gerçekten önemli deðildi. Umurunda deðildi. Benim insan olmadýðýmý, bir canavar olduðumu biliyordu ve bu onun için gerçekten önemli deðildi.
Akli dengesi konusundaki endiþelerimin yanýnda, içimde umudun kabardýðýný hissettim. Onu bastýrmaya çalýþtým. “Neyi merak ediyorsun?” diye sordum. Artýk sýr kalmamýþtý, sadece küçük ayrýntýlar vardý. “Kaç yaþýndasýn?” diye sordu. Cevabým yerleþmiþti ve otomatikti. “On yedi.” “Peki ne kadar zamandýr on yedi yaþýndasýn?” Tepeden bakan tonuna gülmemeye çalýþtým. “Bir süredir.” diye itiraf ettim. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:32 am | |
| “Tamam.” dedi, aniden istekle. Bana gülümsedi. Ruh saðlýðýyla ilgili endiþelenerek ona geri baktýðýmda daha da geniþçe güldü. Yüzümü buruþturdum. “Gülme,” diye uyardý. “Ama nasýl gündüzleri dýþarý çýkabiliyorsun?” Ýsteðine raðmen güldüm. Araþtýrmasýnda alýþýlmadýk hiçbir þey yakalayamamýþtý anlaþýlan. “Efsane.” dedim. “Güneþte yanma?” “Efsane.” “Tabutlarda uyuma?” “Efsane.” Uyku uzun zamandýr hayatýmýn bir parçasý olmamýþtý – Bella’nýn rüya görüþünü izlediðim bu son gecelere kadar. “Ben uyuyamam.” diye mýrýldandým sorusuna daha geniþ cevap vererek. Bir anlýðýna sessizdi. “Hiç mi?” “Hiç.” Gür kirpiklerinin altýndaki büyük gözlerine baktým ve uyumaya özlem duydum. Daha önceki gibi kayýtsýzlýk için, sýkýntýdan kaçmak için deðil, rüya görmek istediðim için. Belki bilinçsiz olabilirsem, rüya görebilirsem, birkaç saatliðine onunla beraber olabileceðim bir dünyada yaþayabilirdim. O benimle ilgili düþ görüyordu.
Ben de onunla ilgili görmek istiyordum. Bana baktý, ifadesi merakla doluydu. Gözlerimi kaçýrmak zorunda kaldým. Ben onu düþleyemezdim. O beni düþlememeliydi. “Daha en önemli soruyu sormadýn.” dedim, sessiz göðsüm öncekinden daha soðuk ve sert bir halde. Anlamaya zorlanmak zorundaydý. Bir noktada, þimdi ne yapýyor olduðunu anlamak zorundaydý. Bunlarýn hepsinin önemli olduðunu anlamaya zorlanmalýydý – diðer her etkenden daha fazla. Onu sevdiðim gerçeði gibi etkenlerden.
“Hangi soru?” diye sordu þaþýrarak. Bu sadece sesimi daha da sertleþtirdi. “Nasýl beslendiðim hakkýnda endiþeli deðil misin?” “Ah. O soru.” Deðerlendiremeyeceðim bir tonda konuþmuþtu. “Evet, o soru. Kan içip içmediðimi öðrenmek istemiyor musun?” Sorumdan irkildi. Sonunda. Anlýyordu. “Jacob bu konuda bir þey söyledi.” dedi. “Jacob ne dedi?” “Ýnsanlarý avlamadýðýnýzý söyledi. Ailenin tehlikeli olmamasý gerektiðini, çünkü sadece hayvanlarý avladýðýnýzý söyledi.” “Tehlikeli olmadýðýmýzý mý söyledi?” “Tam deðil. Tehlikeli olmamanýz gerektiðini söyledi; ama Quileute’ler sizi hala topraklarýnda istemiyorlarmýþ, sadece önlem olarak.” Düþüncelerim umutsuz bir hýrlama içindeyken ve boðazým tanýdýk susuzlukla aðrýrken yola baktým. “Yani haklý mýydý?” diye sordu sakince, sanki hava durumu sunuyormuþ gibi. “Ýnsanlarý avlamama konusunda?” “Quileute’lerin hafýzalarý güçlüdür.” Düþünceyle baþýný salladý. “Bu seni rahatlatmasýn.” dedim çabucak. “Bizle mesafelerini korumakta haklýlar. Hala tehlikeliyiz.” “Anlamadým.” “Deniyoruz.” dedim. “Genelde yaptýðýmýz þeyde iyiyiz. Bazen hatalar yapýyoruz. Ben, örneðin, kendime seninle yalnýz olma izni vererek.” Kokusu hala arabanýn içinde bir kuvvetti. Alýþmaya baþlýyordum, nerdeyse görmezden gelebiliyordum; ama vücudumun onu hala yanlýþ nedenden arzuladýðýný inkar edemezdim. Aðzým zehir içinde yüzüyordu. “Bu bir hata mý?” diye sordu, tonunda kalp kýrýklýðý vardý. Sesi beni silahsýz býraktý. O benimle birlikte olmak istiyordu – her þeye raðmen, o benimle olmak istiyordu. Umut tekrar kabardý ve ben onu geri bastýrdým. “Çok tehlikeli bir tane.” dedim ona dürüstçe.
Bir süre cevap vermedi. Soluk alýp veriþinin deðiþtiðini duydum – korku gibi gelmeyen garip þekillerde aksadý. “Daha çok þey anlatsana.” dedi aniden, sesi ýstýrapla bozulmuþtu. Onu dikkatle inceledim.
Acý çekiyordu. Buna nasýl izin vermiþtim? “Ne öðrenmek istiyorsun?” diye sordum, onu acý çekmekten kurtaracak bir yol düþünmeye çalýþarak. Ýncinmemeliydi. Onun incinmesine izin veremezdim. “Niye insanlarýn yerine hayvanlarý avladýðýnýzý söyle.” dedi hala ýstýrap içinde. Besbelli deðil miydi? Ya da belki bu da onun için önemli deðildi. “Canavar olmak istemedim.” diye mýrýldandým. “Ama hayvanlar yeterli mi?” Baþka bir karþýlaþtýrma aradým, onun anlayabileceði bir yol. “Emin olamýyorum, tabii ki; ama ben bunu tofu ve soya sütüyle yaþamaya benzetiyorum; kendimize vejetaryen diyoruz, aramýzda yaptýðýmýz bir þaka. Açlýðý – daha doðrusu susuzluðu – tamamen gidermiyor; ama bize karþý koymak için yetecek kadar güç veriyor. Çoðu zaman.” Sesim alçaldý; onun içinde olmasýna izin verdiðim tehlikeden utanýyordum. Ýzin vermeye devam ettiðim tehlikeden… “Bazen diðerlerinden dahazor oluyor.” “Þimdi senin için çok mu zor?” Ýç çektim. Tabii ki benim cevap vermek istemediðim soruyu soracaktý. “Evet.”diye itiraf ettim.
Fiziksel tepkisini bu sefer doðru tahmin ettim: nefes alýp veriþi düzenli aralýklarlaydý, kalp atýþý da düzenini takip ediyordu. Bunu beklemiþtim; ama anlayamamýþtým Nasýl olurdu da korkmazdý? “Ama þimdi aç deðilsin.” diye fikrini belirtti, kendinden tamamen emin bir þekilde. “Niye böyle düþünüyorsun?” “Gözlerin,” dedi, ses tonu laubaliydi. “Bir teorim olduðunu söylemiþtim. Fark ettim ki, insanlar – özellikle erkekler – aç olduklarýnda daha aksi oluyorlar.” Tanýmlamasýna güldüm: aksi. Bu hafif kalýyordu; ama her zamanki gibi haklýydý. “Dikkatlisin deðil mi?” Tekrar güldüm. Hafifçe gülümsedi, kaþlarýnýn arasýndaki kývrým, sanki bir þeye odaklanýyormuþ gibi geri döndü. “Bu hafta sonu Emmett’le avlanýyor muydunuz?” diye sordu gülüþüm kesildiðinde. Sýradan þekilde konuþmasý sinir bozucu olduðu kadar büyüleyiciydi de. Bu kadar þeyi kabul edip aþabilir miydi? Ben, þoka girmeye onun gözüktüðünden daha yakýndým.
“Evet.” dedim ve sonra burada býrakacakken, restorandaki o garip dürtüyü hissettim: Onun beni tanýmasýný istiyordum. “Gitmek istemedim,” diye devam ettim, “ama gerekliydi. Susamýþ deðilken senin etrafýnda olmak biraz daha kolay.” “Niye gitmek istemedin?” Derin bir nefes aldým ve gözlerine bakmak için döndüm. Bu çeþit dürüstlük, çok farklý bir þekilde zordu. “Bu beni… endiþelendiriyor.” Sanýrým bu kelime yeterliydi, yeterince güçlü olmasa da, “Senden uzak olmak. Geçen perþembe okyanusa düþmemeni ya da bir þeylere çarpmamaný isterken þaka yapmýyordum. Bu gece olanlardan sonra, bütün hafta sonunu bir yerlerine bir þey yapmadan atlatabildiðine þaþýrdým.” Sonra avuçlarýndaki çizikleri hatýrladým. “Eh, tamamenatlatamamýþsýn.” dedim. “Ne?” “Ellerin,” diye hatýrlattým. Ýç çekti ve yüzünü buruþturdu. “Düþtüm.” Doðru tahmin etmiþtim. “Ben de öyle düþünmüþtüm.” dedim gülümsememi zaptedemeyerek. “Sanýrým, sen olunca çok daha kötü olabilirdi – ve bu ihtimal uzakta olduðum bütün zaman boyunca bana iþkence çektirdi. Çok uzun bir üç gündü. Gerçekten Emmett’in sinirlerini bozdum.” Açýkçasý, bu geçmiþ zamana ait deðildi. Muhtemelen hala Emmett’i ve ailemin kalanýný da rahatsýz ediyordum. Alice dýþýnda…
“Üç gün?” diye sordu, sesi aniden keskinleþmiþti. “Sen dün gelmedin mi?” Tonundan bir anlam çýkaramadým. “Hayýr, pazar günü döndük.” “O zaman niye hiçbiriniz okulda deðildiniz?” diye sordu. Öfkesi kafamý karýþtýrdý. Bu sorunun mitolojiyle iliþkili bir soru olduðunu anlamýþ gözükmüyordu. “Güneþin bana zarar verip vermediðini sordun ve vermiyor,” dedim. “ama güneþ ýþýðýnda dýþarý çýkamam, en azýndan, insanlarýn beni görebileceði yerlerde deðil.”
Bu gizemli rahatsýzlýðýndan dikkatini daðýttý. “Niye?” diye sordu kafasýný yana eðerek. Bu sefer açýklamak için uygun bir benzetme bulabileceðimden þüpheliydim. O yüzden ona sadece “Bir ara gösteririm.” dedim ve sonra bunun ileride bozacaðým bir söz olup olmadýðýný merak ettim. Onu tekrar görecek miydim, bu geceden sonra? Henüz, onu býrakmaya katlanacak kadar onu seviyor muydum? “Beni arayabilirdin.” dedi. Ne kadar garip bir sonuç. “Ama güvende olduðun biliyordum.” “Ama ben, senin nerede olduðunu bilmiyordum. Ben–” Aniden durdu ve ellerine baktý. “Ne?” “Bundan hoþlanmýyorum,” dedi utangaç bir þekilde, yanaklarý kýzararak. “Seni görmemekten. Bu beni de endiþelendiriyor.” Þimdi mutlu musun? diye sordum kendime. Eh, iþte umutlanmamýn hediyesi buydu.
En çýlgýn hayallerimin gerçekten çok uzak olmadýðýný anladýðýmda, sersemlemiþtim, sevinmiþtim, dehþete düþmüþtüm – daha çok dehþete düþmüþtüm – Bir canavar olmamýn onun için önemli olmamasýnýn sebebi buydu. Kurallarýn artýk benim için bir önemi olmamasýyla tamamen ayný sebeptendi. Artýk doðru ve yanlýþýn bir etki yapmamasýyla, bütün önceliklerimin bir sýra aþaðý inip en üstte bu kýza yer açmalarýyla ayný sebep.
Bella da bana deðer veriyordu. Onu nasýl sevdiðimle karþýlaþtýrýlamayacaðýný biliyordum; ama burada benimle oturmak için hayatýný tehlikeye atmasýna yeterliydi, bunu gayet memnun bir þekilde yapmasýna.
Eðer doðru þeyi yapýp onu býrakýrsam acý çekmesine yetecek kadar. Artýk onu incitmeden yapabileceðim hiçbir þey yok muydu? Hiçbir þey? Uzak durmalýydým. Forks’a hiç geri dönmemeliydim. Ona acýdan baþka hiçbir þey veremeyecektim. Bu þimdi beni kalmaktan alýkoyar mýydý? Daha kötü hale getirmekten? Þimdi hissettiklerimle, sýcaklýðýný tenimde duyarken… Hayýr. Hiçbir þey beni alýkoyamazdý. “Ah,” diye inledim. “Bu yanlýþ.” “Ne dedim?” diye sordu, suçu üzerine almakta hýzlý davranarak. “Görmüyor musun Bella? Kendimi periþan etmem bir þey; ama senin iþe karýþman tamamen baþka bir þey. Böyle hissettiðini duymak istemiyorum.” Bu gerçekti, bu bir yalandý. En bencil yaným onu istediðim kadar onun da beni istediði bilgisi üzerine þimdi uçuyordu. “Bu yanlýþ, güvenli deðil. Ben tehlikeliyim Bella – lütfen bunu kavra.” “Hayýr.” dudaklarý huysuzca büküldü. “Ciddiyim.” Kelimeler diþlerimin arasýndan bir homurdanma þeklinde çýkarken kendime savaþýyordum.
“Ben de,” diye ýsrar etti. “Sana söyledim, ne olduðun benim için önemli deðil. Artýk çok geç.” Çok geç? Dünya, Bella uyurken ona doðru yaklaþan gölgeleri izlediðim bitmeyen saniyelerde soðukça siyah ve beyazdý. Kaçýnýlmaz, durdurulamaz. Gölgeler teninin rengini çalýp, onu karanlýðýn içine saplamýþlardý. Çok geç? Alice’in görüþü kafamýn içinde girdap gibi döndü, Bella’nýn kan kýrmýzýsý gözlerinin bana ruhsuzca bakýþý. Ýfadesiz – ama bu gelecek için benden nefret etmemesinin yolu yoktu. Ondan her þeyi çaldýðým için nefret etmemesinin. Hayatýný ve ruhunu çaldýðým için. Çok geç olamazdý. “Bunu asla söyleme.” diye týsladým. Yine dudaðýný ýsýrarak pencereden dýþarý baktý. Elleri kucaðýnda yumruk halindeydi. Soluðu aksadý ve çatladý. “Ne düþünüyorsun?” Bilmek zorundaydým.
Bana bakmadan baþýný salladý. Yanaðýnda bir þeyin kristal gibi parladýðýný gördüm.Istýrap. “Aðlýyor musun?” Onu aðlatmýþtým. Onu o kadar incitmiþtim. Elinin arkasýyla yaþlarý sildi. “Hayýr,” diye yalan söyledi sesi çatlayarak. Çok uzun zaman önce gömülmüþ bir içgüdü elimi ona doðru uzattý – o bir saniyede hiç hissetmediðim kadar insan hissettim; ama sonra… olmadýðýmý hatýrladým ve elimi indirdim.
“Özür dilerim.” dedim. Ona aslýnda ne kadar üzgün olduðumu nasýl söyleyebilirdim? Yaptýðým bütün aptalca hatalar için üzgün olduðumu. Hiç bitmeyen bencilliðim nedeniyle üzgün olduðumu. Benim ilk, trajik aþkýmýn ait olduðu kiþi olacak kadar þanssýz olduðu için ne kadar üzgün olduðumu. Kontrolüm dýþýnda olan þeyler için de ne kadar üzgün olduðumu – ilk baþta hayatýný bitirmek için seçilen canavar olduðum için. Arabadaki kokuya olan berbat tepkimi görmezden gelerek derin bir nefes aldým ve kendimi toparlamaya çalýþtým.
Konuyu deðiþtirmek, baþka bir þey düþünmek istedim. Þansýma, onunla ilgili merakým doymak bilmezdi. Her zaman bir sorum vardý. “Bana bir þey söyle.” “Evet?” dedi içinde hala gözyaþlarý olan boðuk bir sesle. “Bu gece ben köþeye gelmeden önce ne düþünüyordun? Ýfadeni anlayamadým – korkmuþ gözükmüyordun, sanki bir þeye çok dikkatle odaklanýyor gibiydin.” Yüzünü hatýrladým – þimdi baktýðým gözleri unutmaya çalýþarak – oradaki kararlý bakýþý hatýrladým.
“Bir saldýrganýn nasýl etkisiz hale getirileceðini hatýrlamaya çalýþýyordum.” dedi gittikçe toparlanarak. “Bilirsin iþte, savunma yöntemleri. Burnunu beynine sokacaktým.” Toparlanýþý açýklamasýnýn sonuna kadar devam etmedi, sesi nefretle dolup taþtý. Bu çok abartýydý ve kedi yavrusu öfkesi þimdi komik deðildi. Kýrýlgan figürünü – sadece camýn üzerindeki ipek – onu incitecek dolgun, aðýr yumruklu insan canavarlarýn gölgesinde görebiliyordum. Baþýmýn içinde öfke kaynadý. “Onlarla kavga mý edecektin?” Ýnlemek istedim. Ýçgüdüleri ölümcüldü – kendi için. “Kaçmayý düþünmedin mi?” “Koþarken çok fazla düþerim.” dedi mahcup bir þekilde. “Peki ya yardým için baðýrmak?” “Tam da o kýsma geliyordum.”
Baþýmý inanmazlýkla salladým. Forks’a gelmeden önce hayatta kalmayý nasýl baþarmýþtý? “Haklýydýn,” dedim ekþi bir sesle. “Seni hayatta tutmak için kesinlikle kaderle savaþýyorum.” Ýç çekti ve pencereden dýþarý bir bakýþ attý. Sonra tekrar bana baktý. “Yarýn seni görecek miyim?” diye sordu aniden.
Cehennem yolunda olduðum sürece – en azýndan yolculuðun tadýný çýkarabilirdim. “Evet – teslim edecek bir ödevim var.” Ona gülümsedim ve bu iyi hissettirdi. “Sana öðle yemeðinde yer ayýrýrým.” Kalbi pýrpýr etti; benim ölü kalbim de birdenbire sýcak hissetti. Babasýnýn evinin önünde arabayý durdurdum. Ayrýlmak için hiçbir harekette bulunmadý. “Yarýn orada olmaya söz verir misin? “Söz.” Yanlýþ þeyi yapmak nasýl bana bu kadar mutluluk verebiliyordu? Bunda kesinlikle ters bir þey vardý. Tatmin olup baþýný salladý ve ceketi çýkarmaya baþladý. “Sende kalabilir.” dedim çabucak. Onu kendimden bir þeyle býrakmayý tercih ederdim. Bir hatýra ile, þu anda cebimde olan þiþe kapaðý gibi… “Yarýn için bir ceketin yok.” Hüzünle gülümseyerek bana verdi. “Charlie’ye açýklama yapmak zorunda kalmak istemiyorum.” dedi. Bunu hayal edebiliyordum. Ona gülümsedim. “Doðru.” Elini kapýnýn koluna koydu ve sonra durdu. Benim gitmesine izin vermek istemediðim kadar, o da gitmek istemiyordu. Onu korunmasýz býrakmak, kýsa bir süre bile… Peter ve Charlotte yoldaydý, Seattle’ý geçmiþ olmalýlardý þüphesiz; ama her zaman baþkalarý vardý. Bu dünya hiçbir insan için güvenli deðildi ve özellikle onun için diðerlerine olduðundan daha tehlikeliydi. “Bella?” diye sordum, basitçe ismini konuþabilmenin verdiði memnuniyete þaþýrarak. “Evet?” “Bana bir söz verir misin?” “Evet.” dedi kolayca; ama sonra karþý çýkmak için bir sebep düþünmüþ gibi gözleri kýsýldý. “Ormana yalnýz girme,” diye uyardým onu, bu isteðe karþý çýkýp çýkmayacaðýný merak ederek. Þaþýrdý, gözlerini kýrpýþtýrdý. “Niye?” Güvenilmez karanlýða öfkeyle baktým. Iþýk olmamasý benim gözlerim için problem deðildi; ama baþka bir avcý için de deðildi. Bu sadece insanlarý kör ediyordu. “Oradaki en tehlikeli þey her zaman ben deðilim,” dedim ona. “Burada býrakalým.” Titredi; ama çabucak toparlandý ve bana cevap verdiðinde gülümsüyordu. “Nasýl istersen.” Nefesi yüzüme dokundu, çok tatlý ve güzel kokuluydu.
Bütün gece böyle kalabilirdim; ama uyumaya ihtiyacý vardý. Ýki arzu, içimde savaþmaya devam ederken eþit güçte gözüküyordu: onu istemeye karþý, güvende olmasýný istemek.
Ýhtimallere iç çektim. “Yarýn görüþürüz.” dedim onu çok daha yakýn bir zamanda göreceðimi bilerek. O beni yarýna kadar görmeyecekti gerçi. “Yarýn, o zaman.” dedi kapýyý açarken. Gitmesini izlerken, yine ýstýrap… O çýkarken eðildim, onu orada tutmak isteyerek. “Bella?” Döndü ve sonra donakaldý, yüzlerimizi çok yakýn bulduðuna þaþýrmýþtý. Ben de, yakýnlýktan etkilenmiþtim. Sýcaklýk dalga dalga gelerek yüzümü okþuyordu. Yüzünün ipeksiliðini hissedebiliyordum… Kalp atýþlarý hýzlandý ve dudaklarý aralandý. “Ýyi uykular.” diye fýsýldadým ve vücudumdaki ýsrar – tanýdýk susuzluk ve birdenbire hissettiðim yeni, garip açlýk – bana onu incitecek bir þey yaptýrmadan geri çekildim. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:32 am | |
| Orada bir an gözleri büyük, afallamýþ ve hareketsiz oturdu. Büyülendiðini tahmin ettim. Benim gibi. Yüzü hala biraz þaþkýn olmasýna raðmen toparlandý ve arabadan, ayaðýna takýlýp kendini doðrultmak için çerçeveye tutunmak zorunda kalarak çýktý. Güldüm – onun duymasý için çok sessiz olduðunu umuyordum. Sendeleyerek ön kapýyý saran ýþýklara ulaþmasýný izledim. O an için güvendeydi ve ben emin olmak için kýsa zaman içinde geri dönecektim. Arabayý sürerken gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Alýþtýðýmdan çok deðiþik bir duyguydu. Genelde, istersem kendimi baþkasýnýn gözlerinden rahatlýkla izleyebilirdim. Garip bir þekilde heyecan vericiydi – izleyen gözlerin anlaþýlmaz hissi. Bunun sadece onun gözleri olduðu için olduðunu biliyordum.
Milyonlarca düþünce, ben geceye doðru amaçsýzca sürerken kafamda birbirini kovaladý. Uzun bir süre hiçbir yere gitmeden, Bella’yý ve gerçeðin bilinmesinin inanýlmaz rahatlýðýný düþünerek sokaklarda dolandým. Artýk ne olduðumu bulacak diye korkuyla beklememe gerek yoktu. Biliyordu. Onun için önemli deðildi. Bu açýkça onun için kötü bir þey olduðu halde, benim için þaþýrtýcý derecede ferahlýktý.
Bundan çok, Bella’yý ve karþýlýklý aþký düþündüm. Beni, onu sevdiðim þekilde sevemezdi – böyle kuvvetli, yakýcý, mahvedici bir aþk muhtemelen onun narin vücudunu kýrardý; ama yeterince güçlü hissediyordu. Ýçgüdüsel korkuyu bastýrmaya yetecek kadar, benimle olmak istemesine yetecek kadar… Ve onunla beraber olmak þimdiye kadar yaþadýðým en büyük mutluluktu.
Bir süre – yalnýzken ve baþka kimseyi incitmiyorken – kendime trajediyi düþünmeden mutluluk hissetme izni verdim. Sadece o da bana deðer verdiði için mutluluk hissetmeye, sadece onun sevgisini kazandýðým için sevinmeye, sadece günlerce onun yakýnýnda oturmayý, sesini duymayý ve gülümsemelerini kazanmayý hayal etmeye…
O gülümsemeyi kafamda tekrar canlandýrdým, dolgun dudaklarýnýn köþelerinden yukarý doðru kývrýlýþýný, çenesinde beliren gamze izini, gözlerinin ýsýnýp eriyiþini… Elleri bu gece benim elimin üzerinde çok yumuþak ve sýcak hissetmiþti.
Elmacýk kemiklerinin üzerine gerilmiþ hassas tenine – ipeksi, sýcak… çok narin. Camýn üzerindeki ipek… korkutucu derecece kýrýlgan – dokunmanýn nasýl hissedeceðini hayal ettim.
Çok geç olana kadar düþüncelerimin nereye gittiðini görmemiþtim. O yýkýcý savunmasýzlýðý üzerine düþünürken, yüzünün baþka görüntüleri hayallerime izinsizce girdi.
Gölgelerin içinde, korku yüzünden soluk bir renkle – yine de çenesi gergin ve kararlý, gözleri öfkeli, tamamen odaklanmýþ, ince vücudu üzerine gelen iri kýyým þekillere saldýrmak üzere destekli, karanlýktaki kabuslar… “Ah.” diye inledim, onu sevmenin neþesi içinde unuttuðum kaynayan öfke, tekrar bir hiddet cehennemi olarak ortaya çýktý.
Yalnýzdým. Bella, evinin içinde güvendeydi; o an babasýnýn Charlie Swan’ýn – yasa uygulamasýnýn baþkaný, eðitimli ve silahlý – onun babasý olmasýndan þiddetle memnun kaldým. Bu da bir þeydi, onun için bir kalkan. O güvendeydi. Benim intikam almam uzun süremezdi. Hayýr. Daha iyisini hak ediyordu. Onun bir katile deðer vermesine izin veremezdim.
Ama… peki ya diðerleri? Bella güvendeydi, evet. Angela ve Jessica da þüphesiz yataklarýnda güvendeydiler. Yine de Port Angeles sokaklarýnda bir canavar baþýboþ dolanýyordu. Bir insan canavar – bu onu insanlarýn sorunu mu yapardý? Ýþlemek için yanýp tutuþtuðum cinayeti iþlemek yanlýþtý. Bunu biliyordum; ama onu tekrar saldýrmasý için serbest býrakmak da doðru þey olamazdý.
Restorandaki sarýþýn karþýlayýcý. Tam olarak hiç bakmadýðým garson. Ýkisi de beni saçma þekilde rahatsýz etmiþlerdi; ama bu, tehlike içinde olmayý hak ettikleri anlamýna gelmiyordu. Ýkisi de birilerinin Bella’sý olabilirdi. Bu anlayýþ kararýmý vermemi saðladý. Arabayý kuzeye çevirdim; bir amacým olduðu için hýzlandým. Ne zaman beni aþan bir problem olsa – bunun gibi somut bir þey – yardým için nereye gideceðimi biliyordum. Alice verandada oturmuþ beni bekliyordu. Garaja girmek yerine evin önünde durdum.
“Carlisle çalýþma odasýnda.” dedi ben soramadan. “Teþekkürler.” dedim geçerken saçýný karýþtýrarak. Asýl sana teþekkürler, çaðrýma cevap verdiðin için, diye düþündü alayla.
“Ah.” Kapýda durup telefonu çýkardým ve açtým. “Özür dilerim, kim olduðuna bakmak için bile kontrol etmedim. Ben… meþguldüm.” “Evet, biliyorum. Ben de özür dilerim. Ne olacaðýný gördüðümde, sen yoldaydýn.” “Çok yakýndý.” dedim mýrýldanarak. Özür dilerim, diye tekrarladý, kendinden utanarak. Bella’nýn iyi olduðunu bildiðim için, yüce gönüllü olmak kolaydý. “Üzülme. Hepsini yakalayamayacaðýný biliyorum. Kimse senden her þeyi bilmeni beklemiyor Alice.” “Teþekkürler.” “Bu gece neredeyse seni yemeðe davet edecektim – fikrimi deðiþtirmeden yakaladýn mý?” Sýrýttý. “Hayýr, onu da kaçýrdým. Keþke bilseydim. Gelirdim.” “Böyle çok þey kaçýracak kadar neye odaklanýyordun?” Jasper yýldönümümüz hakkýnda düþünüyor. Güldü. Hediyemde bir karar vermemeye çalýþýyor; ama sanýrým ne olduðuna dair oldukça iyi bir fikrim var… “Utanmazýn tekisin.” “Evvet.” Dudaklarýný büzdü, ifadesinde bir suçlama iziyle bana baktý. Sonra daha çok dikkat ettim. Onlara bildiðini söyleyecek misin? Ýç çektim. “Evet. Sonra.” Hiçbir þey söylemeyeceðim. Bana bir iyilik yap ve Rosalie’ye ben ortalarda yokken söyle, olur mu?” Ürktüm. “Tabii.” Bella oldukça iyi karþýladý. “Çok iyi.” Alice bana sýrýttý. Bella’yý küçümseme. Görmek istemediðim görüntüyü engellemeye çalýþtým – Bella ve Alice, en iyi arkadaþlar.
Sabýrsýzca iç çektim. Gecenin bir sonraki kýsmýný geçmek istiyordum; ama Forks’u býrakmaya biraz endiþeliydim… “Alice…” diye baþladým. Ne sormayý planladýðýmý gördü. Bu gece iyi olacak. Artýk daha iyi bakýyorum. Bir nevi yirmi dört saatlik gözetim istiyor, deðil mi? | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:32 am | |
| “En az.” “Her neyse, kýsa zaman içinde onunla beraber olacaksýn.” Derin bir nefes aldým. Bu gözler benim için çok güzeldi. “Haydi – þu iþi bitir, böylece olmak istediðin yerde ol.” dedi bana. Baþýmý salladým ve Carlisle’ýn odasýna gittim. Beni bekliyordu, gözleri masasýndaki kalýn kitap yerine kapýdaydý. “Alice’in sana beni nerede bulacaðýný söylediðini duydum.” dedi ve gülümsedi.
Onunla olmak, gözlerindeki anlayýþ ve zekayý görmek ferahlatýcýydý. Carlisle ne yapýlacaðýný bilirdi. “Yardýma ihtiyacým var.” “Ne istersen Edward.” diye söz verdi. “Alice bu gece Bella’ya ne olduðunu söyledi mi?” Neredeyse ne olacaðýný, diye düzeltti. “Evet, neredeyse. Ýkilem arasýnda kaldým Carlisle. Onu… öldürmeyi… çok… istedim.” Kelimeler hýzla ve hararetle çýkmaya baþladý. “Çok fazla; ama bunun yanlýþ olacaðýný biliyordum, çünkü intikam olur, adalet deðil. Sadece öfke, tarafsýzlýk deðil.
Yine de, bir seri tecavüzcü ve katili Port Angeles’ta dolaþmasý için býrakmak doðru olamaz. Oradaki insanlarý tanýmýyorum; ama Bella’nýn yerini bir baþkasý alabilir. Bütün o diðer kadýnlar – birileri onlara benim Bella’ya karþý hissettiðim duygularý hissediyor olabilir. Eðer ona zarar gelirse acý çekeceðim gibi acý çekebilir. "Bu doðru deðil–” Geniþ, beklenmedik gülümsemesi beni durdurdu. O senin için çok iyi deðil mi? Çok fazla merhamet, çok fazla kontrol. Etkilendim. “Ýltifat aranmýyorum Carlisle.” “Tabii ki; ama düþüncelerime engel olamam deðil mi?” Tekrar gülümsedi. “Ben hallederim. Sen dinlenebilirsin. Kimse Bella’nýn yerine zarar görmeyecek.” Kafasýndaki planý gördüm. Bu tamamen benim istediðim þey deðildi, gaddarlýk isteðimi tatmin etmiyordu; ama doðru olanýn bu olduðunu görebiliyordum.
“Onu nerede bulacaðýný göstereyim.” dedim. “Gidelim.” Yolsa siyah çantasýný kavradý. Bayýltmak için daha saldýrgan bir yol seçerdim – çatlamýþ bir kafatasý mesela – ama Carlisle’ýn bunu kendi yöntemleriyle yapmasýna izin verecektim.
Arabamý aldým. Alice hala basamaklardaydý. Biz uzaklaþýrken sýrýttý ve el salladý. Benim için geleceðe baktýðýný gördüm; zorluk yaþamayacaktýk. Karanlýk, boþ yolda yaptýðýmýz yolculuk çok kýsa sürdü. Dikkat çekmemek için farlarý kapalý tuttum. Bella’nýn bu hýza nasýl tepki vereceðini düþünmek beni gülümsetti. O karþý çýktýðýnda zaten normalden yavaþ sürüyordum – onunla olan zamanýmý uzatmak için.
Carlisle da Bella’yý düþünüyordu. Onun Edward için bu kadar iyi olacaðýný tahmin etmemiþtim. Bu beklenmedik bir þey. Belki bu bir þekilde olmalýydý. Belki de daha yüksek bir amacý vardý. Sadece…
Bella’yý kar soðukluðunda bir ten ve kýrmýzý gözlerle canlandýrdý, sonra görüntüden kaçýndý. Evet. Sadece. Gerçekten. Çünkü böyle saf ve güzel bir þeyi yok etmenin içinde nasýl bir iyilik olabilirdi. Geceye doðru öfkeyle baktým, akþamýn bütün neþesi düþünceleriyle kaybolmuþtu.
Edward mutluluðu hak ediyor. Alacaðý var. Carlisle’ýn düþüncelerinin þiddeti beni þaþýrttý. Mutlaka bir yol olmalý. Ýkisine de inanabilmeyi diledim; ama Bella’ya olanlarýn daha ileri bir amacý yoktu. Sadece Bella’nýn hak ettiði hayatý yaþamasýna katlanamayan, kötü, acýmasýz, çirkin bir kader.
Port Angeles’ta kalmadým. Carlisle’ý Lonnie denen canavarýn arkadaþlarýyla beraber hayal kýrýklýðý yaþadýðý yere götürdüm – iki tanesi çoktan sýzmýþtý. Carlisle yakýn olmanýn benim için ne kadar zor olduðunu görebiliyordu – canavarýn düþüncelerini ve anýlarýný, Bella’yla ilgili anýlarýn, onun kadar þanslý olamayankýzlarýn yüzleriyle karýþmýþ görüntüleri…
Soluk alýp veriþim hýzlandý. Direksiyona kenetlendim. Git Edward, dedi bana usulca. Ben diðerlerinin güvende olmasýný saðlayacaðým. Bella’ya geri dön. Bu söylenmesi tam olarak doðru þeydi. Onun ismi þu anda bana bir anlam ifade edebilecek tek þeydi.
Onu arabada býraktým ve Forks’a uyuyan ormanýn içinden düz bir çizgi üzerinde koþtum. Arabadan daha az zaman aldý. Evinin yanýna gelip penceresinden girdiðimde sadece dakikalar geçmiþti. Rahatlýkla iç çektim. Her þey olmasý gerektiði gibiydi. Bella yataðýnda güvendeydi, rüya görüyordu, ýslak saçý yastýðýnda deniz yosunu gibi dalgalanýyordu.
Ama pek çok gecenin tersine, örtüleri omuzlarýna kadar çekilmiþ halde kývrýlmýþtý. Üþümüþtü, diye tahmin ettim. Her zamanki yerime yerleþmeden önce uykusunda ürperdi ve dudaklarý titredi. Kýsa bir süre düþündüm ve sonra evin bu kýsmýný ilk defa keþfetmek üzere koridora çýktým. Charlie’nin horlamalarý yüksek sesli ve düzenliydi. Neredeyse rüyasýnýn konusunu yakalayabiliyordum. Su ve sabýrlý bekleyiþle ilgili bir þey… balýk tutmak belki?
Ýþte, merdivenlerin üzerinde umut verici bir dolap vardý. Açtým ve aradýðým þeyi buldum. Küçük dolaptan en kalýn battaniyeyi aldým ve odasýna götürdüm. Uyanmadan önce geri koyacaktým ve kimse fark etmeyecekti. Battaniyeyi nefesimi tutarak ve dikkatle üzerine örttüm; eklenen yüke tepki vermedi. Sallanan sandalyeye geri döndüm.
Endiþeyle ýsýnmasýný beklerken Carlisle’ý düþündüm, nerede olduðunu merak ettim. Planýnýn pürüzsüz iþleyeceðini biliyordum – Alice bunu görmüþtü. Babamý düþünmek iç çekmeme neden oldu – Carlisle bana çok fazla inanýyordu. Onun olduðumu düþündüðü kiþi olmayý diledim. O kiþi, mutluluðu hak eden kiþi, bu uyuyan kýza layýk olmayý umabilirdi. Eðer o Edward olabilseydim her þey ne kadar da deðiþik olurdu. Bunu düþünürken, garip, davetsiz bir görüntü kafamýn içinde belirdi.
Bir anlýðýna, aklýmdaki, Bella’nýn yok edilmesine uðraþan o cadaloz kaderin yerinde meleklerin en aptalý ve umursamazý belirdi. Koruyucu bir melek – Carlisle’ýn versiyonunda sahip olabileceðim bir þey. Gök renkli gözleri muzurlukla dolu, dudaklarýnda aldýrýþsýz bir gülümsemeyle, melek Bella’yý öyle bir þekillendiriyordu ki, onu görmezden gelmemin hiçbir yolu yoktu.
Dikkatimi çekmek için saçma derecede kuvvetli bir koku, merakýmý alevlendirmesi için sessiz bir zihin, gözlerimi ayýramamam için huzur verici bir güzellik, saygýmý kazanmasý için fedakar bir ruh vermiþ, kendini koruma içgüdüsünü býrakmýþtý – böylece Bella yanýmda olmaya katlanabilecekti – ve son olarak, kendine çeken geniþ bir kötü þans.
Kayýtsýz bir kahkahayla, sorumsuz melek narin eserini direkt olarak yolumun üzerine koymuþ, Bella’yý hayatta tutmam için kusurlu ahlakýma güvenmiþti. Bu görüþte, ben Bella’nýn cezasý deðildim; o benim ödülümdü. Düþüncesiz meleðin hayaline kafamý salladým. Cadalozdan daha iyi deðildi. Böyle tehlikeli ve aptalca davranan bir yüksek güç için iyi düþünemezdim. En azýndan çirkin kadere karþý savaþabilirdim.
Ve benim meleðim yoktu. Onlar iyiler içindi – Bella gibi insanlar için. O zaman bütün bunlarýn içinde onun meleði neredeydi? Onu kim koruyordu? Sessizce güldüm, o rolü þimdilik benim doldurduðumu fark edince þaþýrmýþtým. Bir vampir melek – bu bir abartýydý. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:34 am | |
| Yaklaþýk yarým saat sonra Bella sýkýca kývrýlmýþ olduðu þeklinden rahatladý. Nefes alýp veriþi derinleþti ve mýrýldanmaya baþladý. Tatmin olarak gülümsedim. Bu küçük bir þeydi; ama en azýndan bu gece ben burada olduðum için daha rahat uyuyordu. “Edward.” diye iç çekti ve o da gülümsedi. O an için trajediyi ittim ve kendime tekrar mutlu olma izni verdim.
12. Karýþýklýklarýn Devamý... Eðer elini tutarsam, sadece daha fazlasýný isterdim – baþka bir önemsiz dokunuþ, ona doðru baþka bir hareket. Bunu hissedebiliyordum. Ýçimde yeni bir arzu büyüyor, öz kontrolümü ezmeye çalýþýyordu.
Hata yapmak yok. Bella kollarýný güvenle göðsünde kavuþturdu ve ellerini yumruk yaptý, týpký benim gibi. Ne düþünüyorsun? Sözleri ona fýsýldamak için ölüyordum; ama oda o kadar sessizdi ki fýsýltý bile duyulabilirdi. Film baþladý ve karanlýðý sadece biraz aydýnlattý. Bella bana bir bakýþ attý. Vücudumu tuttuðum katý pozisyonu – onunki gibi – fark etti ve gülümsedi.
Dudaklarý hafifçe ayrýldý ve gözleri samimi davetlerle dolu gibi göründü. Ya da belki, görmek istediðimi görüyordum. Ben de ona gülümsedim; soluðu kesildi ve hýzla gözlerini kaçýrdý. Bu daha da kötü hale getirdi. Düþüncelerini bilmiyordum; ama aniden daha önce haklý olduðuma, ona dokunmamý istediðine emindim. Benim gibi, bu tehlikeli arzuyu o da hissediyordu.
Vücudu ile vücudum arasýnda, elektrik výzýldamaya baþladý. Bir saat boyunca hareket etmedi, benim gibi o da katý, kontrollü pozisyonunu tuttu. Arada sýrada bana baktý ve o anlarda výzýldayan akým beni ani bir þokla sarstý. Ders geçti – yavaþça; ama yine de yeterince yavaþça deðil. Bu çok yeniydi, onunla birlikte günlerce böyle oturabilirdim, sadece hissi tamamen yaþamak için.
Dakikalar ilerler, mantýk, ben ona dokunmayý haklý çýkarmaya çalýþtýðým sýrada, arzuyla savaþýrken kendimle farklý farklý bir düzine tartýþma yaþadým. Sonunda, Bay Banner ýþýklarý tekrar açtý. Parlak florasan ýþýðýnda, odadaki hava normale döndü. Bella iç çekti ve gerindi, parmaklarýný esnetti. O pozisyonda uzun süre kalmak onun için mutlaka zor olmalýydý. Benim için daha kolaydý – hareketsizlik doðaldý.
Yüzündeki rahatlamýþ ifadeye güldüm. “Eh, bu ilginçti.” “Hmm.” diye mýrýldandý açýkça neyden bahsettiðimi anlayarak; ama yorum yapmayarak. Þu anda ne düþündüðünü bilmek için neler vermezdim. Ýç çektim. Dilemek hiçbir iþe yaramazdý. “Gidelim mi?” diye sordum kalkarak. Yüzünü buruþturdu ve sallanarak ayaða kalktý, elleri düþmekten korkuyormuþ gibi dýþa dönüktü. Ona elimi verebilirdim ya da o eli dirseðinin altýna koyup – sadece hafifçe – dengesini saðlamasýna yarým edebilirdim. Þüphesiz bu o kadar da dehþet verici bir kural ihlali olmazdý… Hata yapmak yok.
Spor salonuna yürürken çok sessizdi. Kaþlarý arasýndaki kývrým oradaydý, derin derin düþündüðünün bir iþareti. Ben de düþüncelere dalmýþtým. Tenine bir dokunuþ onu incitmez, diye iddia etti bencil tarafým. Elimdeki basýncý kolaylýkla hafifletebilirdim. Kendimi sýký kontrol edebilirsem çok zor deðildi. Dokunma duyum insanlarýnkinden daha geliþmiþti; kristal kupalarý hiçbirini kýrmadan atýp tutabilir, bir sabun köpüðünü patlatmadan okþayabilirdim. Sýký kontrol altýnda olduðum sürece…
Bella bir sabun köpüðü gibiydi – narin ve kýsa ömürlü. Geçici. Onun hayatýndaki varlýðýmý ne kadar süre haklý çýkarabilecektim? Ne kadar vaktim vardý? Þimdiki gibi bir þansým olacak mýydý, bu an gibi, bu saniye gibi? Her zaman eriþebileceðim bir yerde olmayacaktý… Bella spor salonunun kapýsýnda yüzünü bana döndü ve gözleri ifadem üzerine büyüdü. Konuþmadý. Gözlerindeki yansýmadan kendime baktým ve içimdeki çatýþmayý gördüm. Daha iyi olan yaným tartýþmayý kaybettiðinde yüzümün deðiþimini izledim.
Elim ben bilinçli bir emir vermeksizin kalktý. En ince camdan yapýlmýþ gibi, bir köpük kadar narinmiþ gibi, parmaklarým elmacýk kemiklerini örten deriyi okþadý. Dokunuþumun altýnda ýsýndý ve saydam teninin altýnda kan akýþýnýn hýzlandýðýný hissettim.
Yeter, diye emrettim, elim kendini yüzünün yanýna biçimlendirmek için yanýp tutuþmasýna raðmen. Yeter. Elimi geri çekmek, kendimi ona doðru daha da yaklaþmaktan alýkoymak çok zordu. Bir anda binlerce farklý ihtimal kafamýn içinde belirdi – ona dokunmanýn binlerce farklý yolu. Parmak ucumla dudaklarýnýn þeklini izlemek, avucumu çenesinin altýna yerleþtirmek, saçýndaki tokayý çýkarýp elime doðru dökülmesine izin vermek, kollarýmý beline dolamak, onu vücudumun önünde tutmak…
Yeter. Kendimi dönmek için, ondan uzaklaþmak için zorladým. Vücudum katý bir þekilde hareket etti – isteksizce. Hýzla yürürken – ayartýdan neredeyse koþarak kaçarken – zihnimin onu izlemek için kalmasýna izin verdim. Mike Newton’ýn düþüncelerini yakaladým – en seslileriydi – Bella’nýn gözleri odaðýný kaybetmiþ ve yanaklarý kýrmýzý halde onu fark etmeden yanýndan geçiþini izliyordu. Öfkeyle baktý ve ismim kafasýnda hakaretlerle karýþtý; kendimi hafifçe sýrýtmaktan alýkoyamadým.
Elim sýzlýyordu. Esnetip yumruk yaptým; ama acýsýzca batmaya devam etti. Hayýr, onu incitmemiþtim – ama ona dokunmak yine de bir hataydý. Ateþ gibiydi – boðazýmdaki susatýcý yangýn bütün vücuduma yayýlmýþ gibi. Bir daha ona yakýn olduðumda, kendimi ona dokunmaktan tekrar alýkoyabilecek miydim? Ve ona bir kere dokunduðumda, orada durabilecek miydim?
Daha fazla hata yapmak yok. Bu kadar. Anýnýn tadýný çýkar Edward, dedim kendime ümitsizce, ve ellerini kendine sakla. Ya bu, ya da kendimi gitmeye zorlamam gerekecekti… bir þekilde, çünkü hata yapmakta ýsrar edersem, onun yanýnda kalmak için kendime izin veremezdim.
Derin bir nefes aldým ve düþüncelerimi düzenlemeye çalýþtým. Emmett beni Ýngilizce binasýnýn dýþýnda yakaladý. “Selam Edward.” Daha iyi görünüyor. Garip; ama daha iyi. Mutlu. “Selam Em.” Mutlu mu görünüyordum? Sanýrým, kafamdaki karmaþaya raðmen, öyle hissediyordum. Çeneni kapatsan iyi olur çocuk. Rosalie dilini koparmak istiyor. Ýç çektim. “Seni onunla uðraþmak zorunda býraktýðým için özür dilerim. Bana kýzgýn mýsýn?” | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:34 am | |
| “Hayýr. Rose atlatýr. Önünde sonunda olacaktý zaten.” Alice’in gördükleriyle… Alice’in görüþleri þu anda düþünmek istediðim þey deðildi. Diþlerim birbirine kenetlenerek önüme baktým. Dikkat daðýtýcý bir þeyler için aranýrken, Ben Cheney’nin önümüzdeki Ýspanyolca sýnýfýna girdiðini gördüm. Ah – iþte Angela Weber’e hediyesini vermek için þansým. Durdum ve Emmett’ýn kolunu yakaladým. “Bir saniye dur.” Ne oldu? “Hak etmediðimi biliyordum; ama yine de benim için bir iyilik yapar mýsýn?” “Ne?” diye sordu merakla.
Fýsýldayarak – ve ne kadar sesli konuþulurlarsa konuþulsunlar insanlarýn duyamayacaðý kadar hýzla – ona isteðimi açýkladým. Bitirdiðimde bana boþ bir ifadeyle baktý, düþünceleri de yüzü kadar boþtu. “Yani?” dedim. “Bana yardým edecek misin?” Cevap vermesi bir dakika aldý. “Ama, niye?” “Hadi ama, Emmett. Niye olmasýn?” Sen kimsin ve kardeþime ne yaptýn? “Okulun hep ayný olduðundan þikayet eden sen deðil miydin? Bu farklý bir þey, deðil mi? Bir deney olarak düþün – insan doðasý üzerine bir deney.” Boyun eðmeden önce bana bir süre daha baktý. “Pekala, bu farklý, haklýsýn… Tamam, iyi.” Emmett homurdandý ve sonra omuz silkti. “Sana yardým edeceðim.”
Ona sýrýttým, þimdi iþin içinde o da olduðu için daha hevesliydim. Rosalie bir dertti; ama ona her zaman Emmett’ý seçtiði için borçlu olacaktým. Kimsenin benden daha iyi bir erkek kardeþi yoktu. Emmett’ýn pratik yapmaya ihtiyacý yoktu. Sýnýfa yürürken ona repliklerini fýsýldadým.
Ben çoktan arkamdaki sýrasýna yerleþmiþti, teslim etmek için ödevini toparlýyordu. Emmett ile oturduk ve ayný þeyi yaptýk. Sýnýf henüz sessiz deðildi; bastýrýlmýþ konuþmalarýn mýrýltýsý Bayan Goff dikkatlerini isteyene kadar devam ederdi. Þu anda acele etmiyordu, son dersin kýsa sýnavlarýný deðerlendiriyordu.
“Ee,” dedi Emmett, sesi gerekenden daha yüksek olarak – eðer gerçekten sadece bana konuþuyor olsaydý. “Angela Weber’e çýkma teklif ettin mi?” Arkamdaki kaðýt hýþýrtýlarý, Ben donakaldýðýnda ve dikkati anýnda bizim konuþmamýza çekildiðinde, aniden durdu. Angela? Angela hakkýnda mý konuþuyorlar? Ýyi. Dikkatini çekmiþtim. “Hayýr.” dedim baþýmý açýk bir piþmanlýkla yavaþça sallayarak. “Niye?” dedi Emmett doðaçlama yaparak. “Tavuk musun?” Yüzümü buruþturdum. “Hayýr. Onun baþka biriyle ilgilendiðini duydum.” Edward Cullen Angela’ya çýkma mý teklif edecekti? Ama… Hayýr. Bundan hiç hoþlanmadým. Onu, Angela’nýn yakýnýnda görmek istemiyorum. O… onun için doðru deðil.
Güvenli… deðil. Cesareti, koruyucu içgüdüyü beklemiyordum. Kýskançlýk üzerinden çalýþýyordum; ama her ne iþlerse… “Bunun seni durdurmasýna izin mi vereceksin?” diye sordu Emmett hakaret edercesine, tekrar doðaçlama yaparak. “Rekabete yok musun?” Ona öfkeyle baktým; ama bana verdiði þeyi kullandým. “Bak, sanýrým o Ben denen çocuktan gerçekten hoþlanýyor. Onu ikna etmeye çalýþmayacaðým. Baþka kýzlar da var.” Arkamdaki sandalyedeki tepki gergindi.
“Kim?” diye sordu Emmett, senaryoya dönerek. “Labaratuvar partnerim Cheney soyadlý biri olduðunu söyledi. Kim olduðundan emin deðilim.” Gülümsememi engelledim. Sadece maðrur Cullen’lar bu küçük okuldaki herkesi tanýmýyor gibi yapýp inandýrýcý olabilirdi. “Edward.” diye mýrýldandý Emmett daha alçak bir sesle, çocuða doðru gözlerini devirerek. “Tam arkanda.” dedi aðýz hareketleriyle, öyle kadar açýktý ki o insan rahatlýkla okuyabilirdi. “Ah.” diye mýrýldandým. Sandalyemi döndürdüm ve arkamdaki çocuða bir bakýþ attým. Bir saniyeliðine, gözlüklerin arkasýndaki siyah gözler korku doluydu; ama sonra açýkça aþaðýlayýcý deðerlendirmemden gücenerek dar omuzlarýný dikleþtirdi. Çenesi kasýldý ve altýn-kahverengi teni öfkeyle kýzardý.
“Hah.” dedim kibirle Emmett’e dönerken. Benden daha iyi olduðunu düþünüyor; ama Angela öyle düþünmüyor. Ona göstereceðim… Mükemmel. “Dansa Yorkie’yle gideceðini söylememiþ miydin ama?” diye sordu Emmett. “Bu bir grup kararýydý belli ki.” Ben’in bundan emin olmasýný istiyordum. “Angela utangaç bir kýz. Eðer B–eh, eðer bir oðlanýn ona çýkma teklif edecek cesareti yoksa, o da ona asla sormaz.”
“Sen utangaç kýzlarý seviyorsun.” dedi Emmett, doðaçlamaya dönerek. Sessiz kýzlarý. Hmmm, bilmiyorum… Belki Bella Swan? Ona sýrýttým. “Kesinlikle.” Sonra rolüme geri döndüm. “Belki Angela beklemekten býkmýþtýr. Belki ona baloya beraber gitmeyi teklif ederim.”
Hayýr, etmeyeceksin, diye düþündü Ben sandalyesinde doðrularak. Ne var o benden uzunsa? Eðer o önemsemiyorsa, ben de önemsemem. O bu okuldaki en iyi, en zeki, en güzel kýz… ve o beni istiyor. Bu Ben’i sevmiþtim. Parlak ve iyi niyetli gözüküyordu. Belki de Angela gibi bir kýza layýktý. Bayan Goff sýnýfý selamlarken, sýranýn altýndan Emmett’e doðru baþparmaðýmý kaldýrdým.
Tamam, itiraf etmeliyim – bu biraz eðlenceliydi. diye düþündü. Bir aþk hikayesini mutlu sona baðlamaktan memnun olarak kendi kendime gülümsedim. Ben’in takip edeceðinden ve bu imzasýz hediyemin Angela’ya ulaþacaðýndan emindim. Bu insanlar altý inç uzunluðun mutluluklarýný etkilemesine izin vererek ne kadar da aptalca davranýyorlardý… Baþarým beni iyi bir ruh haline soktu. Yerime yerleþir ve eðlenmeye hazýrlanýrken tekrar gülümsedim. Sonuçta, Bella’nýn öðle yemeðinde söylediði gibi, onu Beden dersinde hiç görmemiþtim.
Mike’ýn düþünceleri spor salonunun etrafýndaki çaðýltýda bulunmasý en kolay olanýydý. Son birkaç haftada zihni tanýdýklaþmýþtý. Ýç çekerek kendimi onu dinlemeye verdim. En azýndan dikkatini Bella’ya vereceðinden emin olabilirdim. Tam ona badminton eþi olmayý önerirken yetiþtim; bunu söylerken diðer ortaklýklarý kafasýndan geçti. Gülümsemem soldu, diþlerim birbirine kenetlendi ve kendime Mike Newton’ý öldürmenin hoþgörülebilir bir seçenek olmadýðýný hatýrlatmam gerekti.
“Teþekkürler Mike – bunu yapmak zorunda deðilsin, biliyorsun.” “Endiþelenme, yolundan uzak tutarým.” Birbirlerine sýrýttýlar ve sayýsýz kazalar – her zaman bir þekilde Bella’ya baðlý – Mike’ýn kafasýnda belirdi. Bella raketini sanki bir çeþit silahmýþ gibi temkinle tutar ve kortun gerisinde duraklarken Mike baþta tek baþýna oynadý. Sonra Koç Clapp oraya geldi ve Mike’a Bella’nýn oynamasýna izin vermesini söyledi. Eyvah, diye düþündü Mike, Bella iç çekip raketini garip bir açýyla tutarak ileri yürüdüðünde.
Jennifer Ford kuþu düþünceleri kendini beðenmiþ hale gelirken direkt olarak Bella’ya gönderdi. Mike Bella’nýn raketini hedefinin çok uzaðýnda sallayarak sendelediðini gördü ve atýþý kazanmak için atýldý. Bella’nýn raketinin yörüngesini korkuyla izledim. Elbette, gergin fileye çarptý ve tekrar ona doðru gelip alnýna indi, ardýndan çýnlayan bir küt sesiyle Mike’ýn koluna çarptý.
Of. Of. Ah. Bu iz býrakacak. Bella alnýný ovuyordu. Ýncindiðini bile bile oturduðum yerde kalmak zordu; ama ne yapabilirdim, eðer orada olsaydým? Ve ciddi gibi görünmüyordu… Ýzleyerek durakladým. Eðer tekrar denemeye çalýþma gibi bir niyeti varsa, onu dersten çýkarmak için bir bahane bulmam gerekecekti.
Koç güldü. “Kusura bakma Newton.” Bu kýz gördüðüm en uðursuz kiþi. Diðerlerinin baþýna sarmamalý… Bella eski izleyici rolüne geri dönebilsin diye kasten arkasýný döndü ve baþka bir oyun izlemeye gitti. Of, diye düþündü Mike tekrar kolunu ovarak. Bella’ya döndü. “Ýyi misin?” “Evet, sen?” dedi mehcup bir þekilde kýzararak. “Sanýrým sorun yok.” Mýzmýz gibi görünmek istemiyorum; ama acýyor! Mike kolunu döndürdü ve irkildi.
“Ben burada bekleyeceðim.” dedi Bella yüzünde acýdan çok utanç ve üzüntüyle. Belki en kötüsü Mike’a olmuþtu. Kesinlike durumun bu olmasýný umuyordum. En azýndan Bella artýk oynamýyordu. Raketini arkasýnda çok dikkatle tutuyordu, gözleri vicdan azabýyla büyümüþtü… Kahkahamý öksürükle gizlemek zorunda kaldým. Bu kadar komik olan ne? Emmett öðrenmek istedi.
“Sonra anlatýrým.” diye mýrýldandým. Bella tekrar oyuna girmedi. Koç onu görmezden geldi ve Mike’ýn tek baþýna oynamasýna izin verdi.Sýnavý dersin sonunda çabucak bitirdim ve Bayan Goff erken çýkmama izinverdi. Kampuste yürürken Mike’ý dikkatle dinliyordum. Bella’yla benimle ilgili konuþmaya karar vermiþti.
Jessica çýktýklarýna yemin ediyor. Niye? Niye Bella’yý seçmek zorundaydý? Mike buradaki asýl olaðanüstülüðü anlamamýþtý – onun beni seçtiðini. “Ee.” “Ne ee’si?” “Sen ve Cullen, ha?” Sen ve ucube. Sanýrým, eðer zengin biri senin için bu kadar önemliyse… Aþaðýlayýcý sanýsýna diþlerimi gýcýrdattým. “Seni ilgilendirmez Mike.” Savunmacý. O zaman doðru. Kahretsin. “Bundan hoþlanmýyorum.” “Hoþlanmak zorunda deðilsin.” diye çýkýþtý. Niye onun nasýl bir sirk þovu olduðunu göremiyor? Diðerleri gibi. Ona bakýþý. Ýzlerken beni ürpertiyor. “Sana sanki… sanki yiyecek bir þeymiþsin gibi bakýyor.”
Korkuyla sinerek cevabýný bekledim. Yüzü parlak kýrmýzýya dönüþtü ve dudaklarýný nefesini tutuyormuþ gibi birbirine bastýrdý. Sonra aniden, dudaklarýnýn arasýndan bir gülüþ çýktý. Þimdi de bana gülüyor. Harika. Mike döndü, düþünceleri aksi þekilde üzerini deðiþmek için soyunma odasýna girdi.
Spor salonunun duvarýna yaslandým ve kendimi toparlamaya çalýþtým. Nasýl olurdu da Mike’ýn suçlamasýna gülebilirdi – tam isabetti, öyle ki, Forks’un her þeyin farkýna varmaya baþladýðýný düþünmüþtüm… Niye onu öldürebileceðim fikrine gülmüþtü, bunun tamamen doðru olduðunu bile bile? Burada mizah neredeydi? Onun sorunu neydi? Hastalýklý bir mizah anlayýþý mý vardý? Bu karakteriyle uyuþmuyordu; ama nasýl emin olabilirdim? Ya da belki uçarý melekle ilgili hayalim bir açýdan doðruydu, hiç korku hissi olmamasý konusunda. Cesur – kelime buydu. Baþkalarý aptal diyebilirdi; ama ben onun ne kadar zeki olduðunu biliyordum. Ancak sebebi her ne olursa olsun, bu korkusuzluk ya da çarpýk mizah anlayýþý onun için iyi deðildi. Onu daima tehlikeye atan bu garip yoksunluk muydu? Belki de bana burada her zaman ihtiyacý olurdu…
Ruh halim düzelmeye baþlamýþtý. Eðer kendimi disipline sokabilir, güvenli hale getirebilirsem, o zaman belki de onunla kalmam doðru olurdu. Spor salonunun kapýlarýndan yürüdüðünde, omuzlarý katýydý ve alt dudaðý yine diþlerinin arasýndaydý – bir sýkýntý iþareti. Ancak gözleri benimkilerle buluþtuðu anda, katý omuzlarý rahatladý ve geniþ bir gülümseme yüzüne yayýldý. Bu garipþekilde huzurlu bir ifadeydi. Tereddüt etmeden yanýma geldi, vücudunun sýcaklýðýbana bir medcezir dalgasý gibi çarpana kadar durmadý.
“Selam.” diye fýsýldadý. O anda hissettiðim mutluluk, yine, eþsizdi. “Merhaba.” dedim ve sonra – çünkü ruh halim aniden öyle düzelmiþti ki onunla alay etmemeye direnemedim – ekledim, “Beden dersi nasýldý?” Gülümsemesi bocaladý. “Ýyi.” Kötü bir yalancýydý. “Gerçekten mi?” diye sordum, üzerine gitmek üzereydim – baþýyla ilgili hala endiþeliydim; acý çekiyor muydu? – ama Mike Newton’ýn düþünceleri o kadar yüksek sesliydi ki konsantrasyonumu bozdu. Ondan nefret ediyorum. Keþke ölse. Umarým o gösteriþli arabasýný bir uçurumdan aþaðý sürer. Niye onu yalnýz býrakamýyor? Kendi türüyle ilgilensin – ucubelerle. “Ne?” diye sordu Bella. Gözlerim tekrar yüzüne odaklandý. Mike’ýn geri giden sýrtýna ve sonra tekrar bana baktý. “Newton sinirlerimi bozuyor.” diyerek itiraf ettim. Aðzý açýldý ve gülümsemesi yok oldu. Belalý son saatini izleme gücümün olduðunu unutmuþ ya da kullanmadýðýmý ummuþ olmalýydý. “Tekrar dinlemiyordun?” “Baþýn nasýl?” “Ýnanýlmazsýn!” dedi diþlerinin arasýndan ve sonra arkasýný dönüp sinirle park yerine doðru ilerledi. Teni koyu kýrmýzý renge büründü – utanmýþtý. Sinirinin çabuk geçeceðini umarak adýmlarýmý ona uydurdum. Genellikle beni çabuk affederdi. “Seni Beden’de daha önce hiç görmediðimden bahseden sendin.” diye açýkladým. “Meraklandým.” Cevap vermedi; kaþlarý birleþti. Arabama giden yolun erkek öðrencilerden oluþan bir kalabalýk tarafýndan kesildiðini görünce aniden durdu. Acaba bu þeyle ne kadar hýzlandýlar… Þu SMG vites pedallarýna bak. Bunlarý dergiler dýþýnda hiç görmemiþtim… Güzel ýzgaralar… Keþke öylece duran altmýþ bin dolarým olsa… Ýþte bu Rosalie’nin arabasýný sadece kasaba dýþýnda kullanmasýnýn daha iyi olmasýnýn nedeniydi. Kalabalýk ve hevesli oðlanlarýn arasýndan arabama doðru yol açtým; bir saniye tereddüt ettikten sonra Bella beni takip etti. “Gösteriþli.” diye mýrýldandým içeri girerken. “Ne tür bir araba bu?” “Bir M3” “Bir BMW” Gözlerimi devirdim ve sonra birilerini ezmeden çýkmaya odaklandým. Yolumdan çýkmak istemeyen birkaç çocukla göz göze gelmek zorunda kaldým. Bakþýmla yarým saniyelik buluþma onlarý ikna etmeye yetmiþ gibi göründü. “Hala sinirli misin?” diye sordum ona. Hoþnutsuzluk bildiren bakýþý rahatlamýþtý. “Kesinlikle,” dedi sertçe.
Ýç çektim. Belki konuyu hiç açmamalýydým. Ah peki. Sanýrým özür dilemeyi deneyebilirdim. “Eðer özür dilersem beni affeder misin?” Bir süre düþündü. “Belki… eðer gerçekten kastedersen,” diye karar verdi. “Ve bir daha yapmamaya söz verirsen.” Ona yalan söylemeyecektim ve bunu kabul etmemin imkaný yoktu. Belki ona baþka bir deðiþ tokuþ önerirsem. “Peki ya kastedersem ve bu cumartesi senin sürmene izin verirsem?” Bu düþünceye içimden irkildim. Kaþlarýnýn arasýndaki kývrým yeni pazarlýðý kafasýnda tartarken tekrar geri geldi. “Anlaþtýk.” dedi bir süre düþündükten sonra. Özrüme gelince… Daha önce Bella’yý özellikle büyülemeyi hiç denememiþtim; ama þimdi iyi bir zaman gibi görünüyordu. Doðru yapýp yapmadýðýmý merak ederek gözlerine derin derin baktým. En inandýrýcý tonumu kullandým.
“O zaman, seni üzdüðüm için çok üzgünüm.” Kalp atýþýnýn sesi yükseldi ve ritmi aniden kesik kesik hale geldi. Gözleri büyüdü, biraz sersemlemiþ göründü. Yarým gülümsedim. Doðru yapmýþým gibi gözüküyordu. Tabii ki, ben de onun gözlerinden uzaða bakmakta zorluk yaþýyordum. Eþit büyülenme. Yolu ezbere bilmem iyi bir þeydi. | |
| | | wiwi* Admin
Mesaj Sayýsý : 2636 Yaþ : 31 Nerdensn..?? : Suomi~ Ýþ/Hobiler : ..kitaplar^ Lakap...??? : prensess (:* Rep : Kayýt tarihi : 11/06/08 Puan : 1119 Teþekkür : 9
Kiþisel Kendinizi Tanýtýn: -Poe*'^
| Konu: Geri: MÝDNÝGHT SUN *^ Paz Haz. 21, 2009 6:34 am | |
| “Ve cumartesi sabahý erkenden kapýnda olacaðým.” diye ekledim. Gözlerini hýzla kýrpýþtýrdý, kafasýný sanki boþaltmak istermiþ gibi salladý. “Iý,” dedi, “eðer yolda açýklanamaz bir Volvo belirirse Charlie konusunda yardýmcý olmaz.” Ah, beni hala ne kadar az tanýyordu. “Arabayla gelmeye niyetim yok.” “Nasýl–” diye sormaya baþladý. Onu böldüm. Cevaplamak kanýt olmadan zor olacaktý ve þimdi zamaný deðildi. “Merak etme. Orada olacaðým, arabasýz.” Baþýný yana eðdi, bir saniyeliðine cevap için bastýracak gibi gözüktü; ama sonra fikrini deðiþtirmiþ göründü. “’Sonra’ oldu mu?” diye sordu bugün kafetaryadaki bitmemiþ diyalogumuzu hatýrlatarak; zor bir soruyu sadece daha da zoru için býrakmýþtý. “Sanýrým oldu.” diye kabul ettim isteksizce. Evinin önüne park ettim, nasýl açýklayacaðýmý düþünürken gerildim… canavar yanýmý çok belli etmeden, onu tekrar korkutmadan. Yoksa bu yanlýþ mýydý? Karanlýðýmý az göstermek?
Öðle yemeðinde takýndýðý kibarca ilgili maskeyle bekledi. Eðer daha az gergin olsaydým, mantýksýz sakinliði beni güldürürdü. “Hala niye beni avlanýrken göremeceðini mi merak ediyorsun?” diye sordum. “Eh, çoðunlukla tepkini merak ediyordum.” dedi. “Seni korkuttum mu?” diye sordum yalanlayacaðýndan emin olarak. “Hayýr.” Gülmemeye çalýþtým ve baþaramadým. “Seni korkuttuðum için özür dilerim.” Sonra gülümsemem silindi. “Sadece senin orada olman fikri… biz avlanýrken.” “Kötü mü olur?” Ýç görüntü çok fazlaydý – Bella, boþ karanlýkta çok savunmasýz; ben, kontrolden çýkmýþ halde… Kafamdan atmaya çalýþtým. “Fazlasýyla.” “Çünkü…?” Derin bir nefes alýp bir anlýðýna yakýcý susuzluða odaklandým. Onu hissettim, idare ettim, üzerindeki hakimiyetimi kanýtladým. Beni bir daha asla kontrol edemeyecekti – bunun doðru olmasýný istedim. Onun için güvenli olacaktým. Onun kokusuyla karþýlaþtýðýmda kararlýlýðýmýn bir fark yaratacaðýna inanmayý dileyerek görmeksizin gelen bulutlara baktým. “Avlanýrken… kendimizi duyularýmýza veririz.” dedim ona her sözcük üzerine düþünerek. “Mantýðýmýzý daha az kullanýrýz. Özellikle koku duyumuza. Eðer sen, kontrolümü kaybettiðimde yakýnlarda olursan…” O zaman þüphesiz olacaklarýn – olabileceklerin deðil, olacaklarýn – düþüncesinin ýstýrabýyla kafamý salladým. Kalp atýþýndaki zýplamayý dinledim ve sonra huzursuzca gözlerini okumak için döndüm. Bella’nýn yüzü sakin, gözleri ciddiydi. Dudaklarý endiþe olduðunu tahmin ettiðim bir duyguyla büzülmüþtü; ama neyin endiþesi? Kendi güvenliði? Yoksa benim ýstýrabým? Belirsiz ifadesini kesin bir þekilde anlayabilmek için ona bakmaya devam ettim.
O da bana baktý. Bir süre sonra gözleri büyüdü ve ýþýk deðiþmediði halde gözbebekleri geniþledi. Nefes alýp veriþim hýzlandý, sessiz araba aniden výzýldýyor gibiydi, týpký bu öðleden sonra karanlýk Biyoloji sýnýfýnda olduðu gibi. Nabýz gibi atan akým yine aramýzda yarýþtý ve kýsa bir süre için, ona dokunma arzum susuzluðumun isteklerinden bile daha güçlüydü. Çarpan elektrik tekrar bir nabzým varmýþ gibi hissetmemi saðladý. Vücudumun onunla þakýyordu. Sanki insanmýþým gibi. Dünyadaki her þeyden çok, dudaklarýnýn sýcaklýðýný benimkilerde hissetmek istedim. Bir saniyeliðine o gücü, o kontrolü bulabilmek için çaresizce çabaladým, aðzýmý onun tenine o kadar yaklaþtýrabilmek için… Düzensizce bir nefes aldý ve ancak o zaman daha hýzlý soluk almaya baþladýðýmý ve onun nefes almayý tamamen kestiðini fark ettim. Aramýzdaki baðý koparmaya çalýþarak gözlerimi kapattým.
Daha fazla hata yok. Bella’nýn varlýðý binlerce narin dengeleli kimyasal iþleme baðlýydý, hepsi çok kolay bozulabilirdi. Akciðerlerinin ritmik çalýþmasý, oksijen akýþý onun için hayat ya da ölümdü. Narin kalbinin titrek temposu durdurulabilirdi, pek çok aptal kaza ya da hastalýk ya da… benim tarafýmdan. Ailemin hiçbir ferdinin bir geri dönüþ þansý önerildiðinde tereddüt edeceðine inanmýyordum – eðer ölümsüzlüðü tekrar ölümlülüðe deðiþebilirse. Hepimiz bunun için ateþin içinde dururduk. Gerekirse günlerce ya da yüzyýllarca yanardýk. Türümüzün çoðu ölümsüzlüðü her þeyin ötesinde bir hediye olarak görürdü. Bunun için yalvaran insanlar bile vardý, onlara hediyelerin en karanlýðýný verebilecek kiþileri bulmak için karanlýk yerleri arayanlar… Biz deðil. Benim ailem deðil. Biz insan olabilmek için her þeyi verirdik. Ama hiçbirimiz bir geri dönüþ yolu için þu anda benim olduðum kadar çaresiz olmamýþtý. Ön camdaki mikroskobik oyuklara baktým, sanki camýn içinde saklý bir çözüm varmýþ gibi. Elektrik gitmemiþti ve ellerimi direksiyonda tutmak için odaklanmam gerekiyordu Elim ona dokunduðum yerden tekrar acýsýz olarak iðnelenmeye baþladý. “Bella, bence artýk içeri girmelisin.” Yorum yapmadan uydu, arabandan çýktý ve arkasýndan kapýyý kapattý. Felaket potansiyelini benim hissettiðim netlikle hissetmiþ miydi? Gitmek onu incitmiþ miydi, gitmesine izin vermenin beni incittiði kadar? Tek avuntum onu kýsa zaman içinde tekrar görecek olmamdý. Onun beni göreceðinden daha kýsa süre içinde. Gülümsedim ve onunla bir kere daha konuþmak için pencereyi indirdim – vücudunun sýcaklýðý arabanýn dýþýndayken daha güvenliydi. Ne istediðimi görmek için döndü, meraklýydý. Hala meraklýydý, bugün çok fazla soru sormuþ olmasýna raðmen. Kendi merakým hiçbir þekilde tatmin olmamýþtý; sorularýný cevaplamak sadece benim sýrlarýmý ele vermiþti – tahminlerim dýþýnda ondan çok az þey almýþtým. Bu adil deðildi. “Ah, Bella?” “Evet?” “Yarýn sýra bende.” Alný kýrýþtý. “Ne sýrasý?” “Sorularý sorma sýrasý.” Yarýn, görgü tanýklarýyla dolu, daha güvenli bir yerdeyken kendi cevaplarýmý alacaktým. Arabanýn dýþýnda bile elektriðin yansýmasý havada výnladý. Ben de dýþarý çýkmak istedim, yanýnda durabilmek için bir bahane olarak onu kapýya kadar geçirmek… Daha fazla hata yapmak yok. Gaza bastým ve arkamda kaybolduðunda iç çektim. Her zaman ya Bella’ya doðru ya da Bella’dan uzaða kaçýyor gibi görünüyordum, hiçbir zaman olduðum yerde kalmýyordum. Eðer biraz huzur bulacaksak kendimi yerde tutmanýn bir yolunu bulmak zorundaydým. ~SoN~ | |
| | | | MÝDNÝGHT SUN *^ | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |